CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU

Okunma Sayısı: 7479    |    Haber Tarihi: 06.10.2021

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:



Yeni bir yasama dönemine başlıyoruz, öncelikle hayırlı uğurlu olmasını isteriz. Parlamento’nun Milli Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği çabayı göstermesini isteriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görev alan milletvekillerinin birilerinin değil, milletin vekili olmasını isteriz. Milletin vekilleri ancak milletin sorunlarına çözüm üretirler. Eğer bazı milletvekilleri milletin vekili değil de iradesini saraya veya birilerine teslim etmişse, o kişiler milletin vekili olamaz. Biz "güçlendirilmiş parlamenter sistemi getireceğiz" derken ana felsefemiz bu. Milletvekili, milletin vekili olmalı. Milletvekili ahlaklı olmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ihale takipçisi milletvekili olmamalı, adamına göre karar veren milletvekili olmamalı. O nedenle diyoruz, inşallah iktidar olacağız, ilk çıkaracağımız kanun siyasi ahlak kanunu olacak. Ahlakı getireceğiz.

Bu parlamentoda ahlak olmazsa olmazımızdır. Bunu yapacağız ve biz düşüncelerinden ötürü, inancından ötürü, kimliğinden ötürü hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız. Adımız ne? Halk Partisi, halkın partisi olacağız. Halkın her kesimini nerede yaşarsa yaşasın, hangi gelir düzeyinde olursa olsun, hangi alanda çalışırsa çalışsın, halkı kucaklayacağız, hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Zaman zaman soruyorlar: "Acaba Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olduğunda elde ettiğimiz kazanımlar ellerimizden alınır mı?" diye. Hiçbir kazanım ellerinizden alınmadığı gibi yeni kazanımlara sahip olacaksınız Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarında.

İnşallah iktidar olacağız, göreceksiniz; en özgür şekilde bizi eleştireceksiniz. Sabahın köründe polis gelip kapınızı vurmayacak "neden eleştirdiniz?" diye. Ama biz sizin eleştirilerinizden ders çıkaracağız. Çünkü her eleştirinin kendine göre haklı bir payı olabilir. Eğer siz ülkeyi yönetmeye talipseniz, her eleştiriye kulak kabartmak zorundasınız. Sık sık tekrar ederim, siyasetçilerin alkıştan çok eleştiriye ihtiyacı vardır. Eleştiri geldiği ölçüde siyasetçi adımını daha dikkatli atar, halktan yana atar, sorunları çözmek için atar. Dolayısıyla amacımız budur; yeni haklara, yeni özgürlüklere kavuşacaksınız. En önemlisi aradığınız adaleti getireceğiz. Bir sürü haksızlıkla karşılaşıyor vatandaşımız, bu adaleti getireceğiz. Adaletin olduğu ülkede herkes rahat konuşabilir, bunu sağlayacağız. Eğer 19 yıl bir kişi iktidar olup da, 19 yılda hâlâ yurt sorununu çözememişse, o zaman bir sorun var demektir. Bunların düşünceleri çok farklı, halkın sorunlarını çözmek gibi bir düşünceleri yok. Amaç, “cebimizi nasıl doldururuz?” Ankara'nın içini boşaltıyorlar, Ankaralılara da seslenelim. Şimdiden parça parça, "efendim Merkez Bankası'nı İstanbul'a nasıl taşıyacağız?" 72 katlı bina yapmışlar, sözde finans merkezi yapacaklar. Tefeciler Londra'da olmasın da, tefeciler o yüksek binada olsun. Neden bir de Londra'ya gidip hizmet edelim? Allah inandırsın o binayı öğrenci yurdu yapacağım, öğrenci yurdu. Merkez Bankası burada kalacak.

Herkes şundan emin olsun: Yoksulluğu gerçekten tarihe gömeceğiz. Bu coğrafyada hangi inançtan, kimlikten, yaşam tarzından olursa olsun hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Bunu yapmadığınızda, o zaman siyaseti niye yapıyorsunuz? Bunu sağlayacağız.

Değerli arkadaşlarım; Ak Parti'ye oy veren, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime de seslenmek isterim: Siyasette kirlilik var mı? Görüyorsunuz, kirli bir siyaset var, rüşvet alan siyasetçiler var. Bunu ben değil İçişleri Bakanı söylüyor. Rüşvet alan siyasetçiye kimse dokunamıyor korkusundan. "Neden rüşvet aldın?" sorusunu dahi soramıyorlar. Bunun adı siyaset midir? Ak Parti'ye oy veren, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime sesleniyorum: Sen kardeşim, temiz siyaset mi istiyorsun? O zaman bu kirliliğe yol açan, rüşvet alanı söylediği halde korkusundan gidip soruşturma dahi açamayan bir savcının olmasını istiyor musun? İstemiyorsan adresin belli kardeşim, haktan yana olacaksın, adaletten yana olacaksın ve Cumhuriyet Halk Partisi'nden yana olacaksın kardeşim. İşin özü budur.

Devleti yönetenler topluma örnek olmak zorundadır, herkes oraya bakar. Bugünlerde gene gazetelerde var, vergi cennetlerine paralar gönderilmiş. Vergi cennetlerine niye para gönderilir? Vergi cennetlerinden Türkiye'ye niye para gelir? Vergi ödememek için, vergi ödememek için. Siz devleti yöneteceksiniz, sizin aileniz Man Adası'nda şirketler kuracak ve oradan milyon dolarlar gelecek, siz vergi ödemeyeceksiniz. Fakir fukara vergi ödüyor, sen niye ödemiyorsunuz? Bana söyler mi acaba Ak Parti'ye oy veren, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerim bana şunu söyler mi? "Devleti yöneten bir kişi, devlete vergi vermemek için vergi cennetlerinde şirket kurar, parasını getirir, hiç de vergi ödemez. Bu adalettir der misiniz?” Bu adaletse oy vermeye devam edin, açlık, sefalet devam edecek. "Bu adalet değildir" diyorsanız, oturup düşünmemiz lazım kardeşim. Sadece benim değil, sizin de oturup düşünmemiz lazım. Bu memleket sadece benim memleketim değil, evlatlarımız da sadece benim evlatlarım değil, hepimizin evlatları.

Değerli arkadaşlarım; 2006'da bir kanun çıkardılar. Vergi cennetlerinden para gelirse yüzde 30 vergilenecek. Niçin? Fakir fukara burada vergi ödüyor, asgari ücretli vergi ödüyor, sanayici vergi ödüyor, esnafı, çiftçisi vergi ödüyor yurtdışından gitmişsin vurgunu vurmuşsun, parayı getireceksin, burada aklayacaksın, sen vergi ödemeyeceksin. Dediler ki, vergi ödenecek. Güzel, hep beraber el kaldırdık. Ne olması lazım? Vergi cennetlerinin bir kararnameyle açıklanması lazım. 2006-2021... Bu kararname bir türlü çıkmıyor, neden? Ak Parti'ye oy veren, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime sesleniyorum: 2006-2021; bu kararname niçin çıkmıyor? Ben söyleyeyim: Uyuşturucu baronlarının paraları için çıkmıyor. Rüşvet paraları için çıkmıyor. Rüşveti alacaksın, oraya götüreceksin, oradan Türkiye'ye getireceksin. Uyuşturucu paralarını oradan getireceksin, meşruiyet kazandıracaksın. Yahu Türkiye'yi kocaman bir çamaşırhaneye döndürdünüz kardeşim? Rüşvetin meşrulaştığı, baronların paralarının meşrulaştırıldığı; fuhuşun, insan kaçakçılığı paralarının meşrulaştırıldığı bir Türkiye, siz kabul ediyor musunuz böyle bir Türkiye'yi?

Değerli arkadaşlarım; karakış geliyor, karakış ekonomisi yaşayacağız. İnsanlar faturalarını ödeyemiyor, büyük sıkıntı içindeler değerli arkadaşlarım. Bana bu soru sorulduğunda diyorum ki, "daha henüz siz baharınızı yaşıyorsunuz.” Daha zamlar gelmedi. Karakışta göreceksiniz Erdoğan ekonomisini, milleti nasıl perişan ettiğini. Yağmur gibi zamlar gelecek, yağmur gibi. Bu zamlarla kim mücadele edecek? Bu zamlara karşı kim duracak? Onurumuzla duracağız ve mücadelesini vereceğiz.

Değerli arkadaşlarım; bakın bir tablo; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın kendi internet sitesine koyduğu bilgiler Türkiye'de vatandaşın ne hale geldiğini görmek için. Ocak 2021, 1 milyon 37 bin 136 vatandaş elektrik faturasını ödeyememiş. Şubat ayında 1 milyon 202 bin 287 vatandaş elektrik faturasını ödeyememiş. Geçiyorum mart ayına: 4 milyon 753 bin 87 vatandaş elektrik faturasını ödeyememiş. Geçiyorum Nisan 2021: 5 milyon 166 bin 439 vatandaş elektrik faturasını ödeyememiş. Ocak ayında 1 milyon 37 bin olan fatura ödeyemeyen vatandaş sayısı, 4 ay sonra nisan ayında 1 milyondan 5 milyon 166 bine çıkıyor. Bir insan keyfe keder elektrik parasını ödemez mi? "Ben ödeyemiyorum "der mi? Elektrik sayacı sökülecek, bir de ödedikten sonra da ayrıca açma-kapama parası ödeyecek. Değerli arkadaşlarım, Türkiye bu halde. Milletin gözünü boyamak için Erdoğan alıyor, efendim Tarım Kredi Kooperatiflerinin bilmem alışveriş merkezine gidiyor, marketine gidiyor, "fiyatlar gayet uygun" diyor. E uygun tabii, sana göre fiyatlar çok uygun. Sen elektrik parası ödemezsin, su parası ödemezsin, doğalgaz parası ödemezsin, dolmuş, taksi, uçak parası ödemezsin; sen bedava yaşıyorsun zaten, her şey bedava sana zaten.

Sen acaba ayda 2825 lira aylık alan bir asgari ücretlinin nasıl geçindiğini biliyor musun? Bu asgari ücretli elektrik parası öder, su parası öder, doğalgaz parası öder, yol masrafı öder, okul masrafı öder, kira öder; 2825 lira... E sen oturup bir ayı 2825 lirayla bir geçin bakalım, nasıl oluyor bu? Değerli arkadaşlarım; 2825 lira asgari ücret veriyorsunuz, ayrıca vergi ödüyor bu kişi, açlık sınırı da 3049 lira ve Erdoğan sözde markete gidiyor, kamuoyuna açıklamalar yapıyor, cebinden parayı çıkarıp ödüyor, 1000 küsur lira ödüyor, "fiyatlar gayet uygunmuş" diyor. Sen milleti mi kandırıyorsun ya? Milleti mi kandırıyorsunuz sen? Sen fiyatların ne olduğunu bilmiyor musun? Türkiye'yi nereden nereye getirdiğini bilmiyor musun?

Değerli arkadaşlarım, ev kiraları sadece İstanbul'da Ağustos 2020-Ağustos 2021, bir yılda yüzde 63 ev kiralarındaki artış, Ankara'da yüzde 35. Erdoğan ev kirası veriyor mu? Vermiyor. Elektrik, su parası, doğalgaz parası, ulaşım masrafı, okul masrafı, hiçbir şey ödemiyor. Alışverişe gitmiş beyefendi, "fiyatları gayet makuldür" diyor.

Değerli arkadaşlarım; AK Parti'ye ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime bir daha seslenmek isterim: Sevgili arkadaşlarım, siz 83 milyonun Londra'daki bir avuç tefeciye teslim edilmesini istiyor musunuz? Hepimiz o tefecilere hizmet ediyoruz, son 19 yılda Türkiye'yi bu noktaya getirdiler. Sen buna evet diyor musun? Sen vicdanında bunu sorguluyor musun? Malı götürenleri ayrı tutuyorum, çetelerini ayrı tutuyorum, devleti soyanları ayrı tutuyorum; 3 yerden, 5 yerden, 6 yerden maaş alanları ayrı tutuyorum. Geçinme zorluğu çeken ve geçen dönem AK Parti'ye veya Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime sesleniyorum. Senin mutfağını bu hale getirdiler ve sen bütün bu sıkıntılara rağmen devlete vergi ödüyorsun, onlar da toplayıp bunu Londra'daki çetelere ödüyorlar. Bakın borçlandılar değil mi yurtdışından? Dünyanın en yüksek faizlerinden birisiyle borçlanıyorlar. Elin oğlu düşük faizle borçlanıyor, hatta eksi faizle borçlanıyor, biz çok yüksek faizle borçlanıyoruz. Kur arttı, ne oldu? Yani dolar, avro yükseldi ne oldu, maliyeti ne oldu? 2021'in ilk 6 ayını vereyim: 231 milyar lira borcumuz arttı. Yeni borçlanma yaptık 60 milyar lira. 260 milyar lira artan borcun, 171 milyar lirası kur farkından geliyor. Dolar arttı, hepimizin borcu arttı. Kim ödeyecek bunu? Çeteler mi ödeyecek? Milyon dolarları yutanlar mı ödeyecek? Man Adası'nda milyon dolarlık şirketlere para yatırıp, oradan Türkiye'ye getirenler mi ödeyecek? Hayır, bu milletin fakir fukarası ödeyecek. O nedenle diyorum, bütün vatandaşlarımın Türkiye'yi bu hale getirenden demokratik yollarla hesap sorması lazım. Bazen soruyorlar, "siz bunlardan hesap sormayacak mısınız?" diye. Ak Parti 2002'de Meclis'e geldiğinde ne yaptı? Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurdu değil mi? Evet, inşallah aynı şeyi yapacağız. Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kuracağız, bütün yolsuzlukları milletin önüne koyacağız, aynısını yapacağız.

Bütün uzmanları çağıracağız, denetim elemanlarını çağıracağız, geçmişte ne yaptılarsa aynısını yapacağız. Farklı bir şey yaparsak diyecekler ki, "bunlar intikam alıyor." Hayır, devlet kinle, intikam duygusuyla yönetilmez. Devlet adaletle yönetilir. Ama birisi devleti soyuyorsa, tüyü bitmemiş yetimin hakkını alıyorsa, ağzındaki lokmayı yiyorsa, kusura bakmasınlar onun da hesabını sormamız lazım. Aksi halde devleti yönetemezsiniz. Devletin bürokratik kademelerinden bütün hırsızları temizleyeceğim. Bunun sözünü veriyorum. Bütün hırsızları temizleyeceğiz.

Şimdi bunlar da artık anladılar ki gidiyorlar. Biliyorlar en tepeden, en aşağıya kadar. “Madem gidiyoruz, o zaman giderken niye götürürsek kârdır.” Diyorlar. Devletin Harim-i İsmet'ine el uzatmaktan çekinmiyorlar. “Madem gidiyoruz, o zaman vurgunu vurup öyle gidelim.” En küçüğünden en büyüğüne kadar çalışan mantık budur. Yoksa baronlara savaş açarlar değil mi? Baronlara dokunamıyorlar. Hapisteki adamı serbest bırakıyorlar, neden? O baron siyasetçiyi teslim almıştır, satın almıştır. Eğer bir uyuşturucu baronu bir siyasetçiyi teslim alıyorsa, parayla satın alıyorsa, onun bu memlekete vereceği ne fayda var? Hangi faydayı verebilir? Bunu bir tarafa yazalım değerli arkadaşlarım. Bu mücadeleyi beraber yapacağız, dostlarımızla beraber yapacağız, birlikte mücadele edeceğiz. Yeni bir sayfayı, düzgün bir sayfayı, ahlakçı bir sayfayı açacağız. Bunu yaptığımız zaman Türkiye'ye en büyük hizmeti yapmış oluruz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacaksınız, adaleti getireceksiniz, kadın-erkek eşitliğini getireceksiniz. Bütün bunları yapacağız. Adalet kadar değerli olan bir kurumu ayağa kaldıracaksınız.

Buradan saraydan talimat alıp, ona göre karar veren, saraydan talimat alıp ona göre dava açan savcılara da sesleniyorum: Siz de kendi geleceğinizi düşünün, siz de düşünün.

Adaleti yerine getirmek, saraydan talimat almakla olmaz. Saraydan talimat alıp karar veriyorsanız, sizin adalet mekanizması içinde yeriniz yoktur, ahlaki düzende de yeriniz yoktur. Siz adalet değil, adaletsizlik dağıtıyorsunuz. Eğer biz bunları düzeltmezsek, o zaman niye siyaset yapıyoruz? Hangi gerekçeyle o zaman siyaset yapıyoruz?

Değerli arkadaşlarım; toplumun her kesiminde ciddi sorunlar var. Geçen İstanbul'daydım, kantincilerle bir araya geldik. Kime dokunsan dünyanın sorunu çıkıyor. Sayıları 30 bin civarında kantin var. Okullarda, devlet okullarında, özel okullar, yurt ve hastaneleri kattığınız zaman 50 bin civarında kantinci var. 300 bin kişilik bir çalışanı var bunların, 300 bin kişi. Ağızlarından çıkan ilk cümle, "bu dönemde tamamen sahipsiz ve yalnız kaldık." Onlara dedim ki: Sahipsiz değilsiniz, yalnız değilsiniz ama şimdi size dokunuyoruz, fakat sorunlarınızı çözmemiz için çözeceğimiz makama bizi siz getireceksiniz. Ben o zaman sizin sorunlarınızı çözmezsem, dostlarımızla birlikte sorunlarınızı çözemezsek, o zaman bize her türlü eleştiriyi rahatlıkla yapabilirsiniz. Değerli arkadaşlarım, kantin işletmelerinin yüzde 60'ı aile şirketi bunlar. Yüzde 60 civarında kadın çalışıyor buralarda. Ne kadar güzel bir şey, kadınlar çalışıyorlar, üretiyorlar ama sorunları var. "Pandemi döneminde okullar kapalı kaldı, gelirimiz yok. Muhasebecimiz beyanname verirken vergi dairesine para ödemek zorunda kaldık" diyor. Ya gelirimiz yok ama para ödemek zorunda kaldık. Şimdi okullar açıldı, logolu ürünleri satacaksınız. Nerede logolu ürünler? Logolu ürünler yok. Kim üretecek? Efendim üretecek yerler belli değil, hâlâ çalışıyorlar. E ne satacak bunlar, nasıl geçinecek bunlar? Değerli arkadaşlarım; Milli Eğitim Bakanlığı'na çağrı yapalım. İki yıl süreyle kira almayın kantincilerden, 2 yıl süreyle. Niye kira alıyorsunuz? Zaten geçinemediler, zaten perişan vaziyetteler. Değerli arkadaşlarım, logolu ürünler için tekelleşme kaygısını da dile getirdiler kantinciler. Eğer sadece bir firma üretirse, onun dayattığı fiyattan biz almak zorunda kalacağız, çocuklara pahalı vermek zorunda kalacağız. Rekabet olması lazım ama böyle bir şans şimdilik görünmüyor. Onlara şu sözü verdim: Pandemi döneminde kredi aldınız biliyorum, o kredilerin faizlerinin tamamını sileceğiz dedim.

İki; okul kantinlerinde siz böyle kantin, yiyecek içecek değil, çocuklara yemek vereceksiniz. Yemeği sizler vereceksiniz. Devlet sizlerle protokol yapacak ve siz de kazanacaksınız, çocuklar da kazanacak, herkes kazanacak bundan. Kantinci arkadaşlarım bunu bir not olarak alsınlar. İnşallah iktidar olduğumuzda desinler. Hani siz çocuklara okulda yemek verecektiniz ve o yemeği de bizler sağlayacaktık. Evet yapacağım, göreceksiniz ve sizler de diyeceksiniz ki, "evet, helal olsun bunlar geldiler, verdikleri sözü tuttular."

Siyasette verilen sözlerin tutulması önemlidir. Sözleri tutmazsanız, halkı kandırıyorsunuz demektir. Zaten siyasete duyulan en büyük güvensizlik de budur. Seçim meydanlarında konuşursun, iktidar olduktan sonra hepsini unutursun.

Emekli polis arkadaşlarla bir araya geldik, engellemek istediler, "vay efendim sizin o toplantıda ne işiniz var, gitmeyin" diye. Çoğu geldi, hatta bazı emekli polisler "İstanbul'da da yapın böyle bir toplantı, orada da ihtiyacımız var" dediler. "Oraya çok daha kalabalık gruplar halinde geleceğiz" dediler. Geleceğim dedim; İstanbul'da da olacağım, sizlerle oturacağım, sizlerle konuşacağım dedim. 150 yılı aşkın bir kurum Emniyet teşkilatı, kurallarının olması lazım. Sıcak siyaseti soktular oraya, liyakati yerle bir ettiler. Telefon açıyor, konuşuyorum emniyet müdürüyle: "Öyle bir haldeyiz ki, bekçinin masasını değiştiremiyorum" diyor. "Değiştirdiğim an 7-8 telefon birden geliyor. Ben nasıl yöneteceğim" diyor. Doğru, nasıl yönetecek?

Değerli arkadaşlarım; eğer siyaset polise ve yargıya müdahale ederse, Türkiye'de yeraltı dünyası güçlenmiş olur. Şu anda devletin demeyelim de hükümeti yöneten, hükümete şöyle veya böyle talimat veren yeraltı dünyasıdır. Bakın çok iddialıyım bu konuda. Neden? Dilovası'nda uyuşturucu yakalandı, Kocaeli Dilovası'nda yakalandı. Mersin Limanı'nda yakalandı. 4 ton 900 kilo yine kokain ticareti oldu. Ya o da yakalandı, soruşturulan kim? Yakalanan kim? Bir gariban fırından ekmek çalsa, 50 kişi yakalar, polise çıkarır, aynı gün akşam hakim tutuklama kararı verir. Zindaşti'yi serbest bırakan kim? Ortadoğu'nun en büyük baronu hapse atmış, polis yakalamış. Kim serbest bıraktı bu adamı? İçimde ukdedir; Denizli'deydim akşam, cep telefonuyla bir video gösterdiler. İki askerimiz yakılarak öldürülüyor, yakılarak. Talimatı veren IŞİD'li unsur Türkiye'de. Polis yakalıyor, getiriyor, bir bakıyorsunuz serbest bırakılmış. Bir gazeteci arkadaşımız, yürekli bir gazeteci arkadaş bunu yazıyor, yeniden yakalanıyor ve tutuklanıyor. Kim bu adamı serbest bıraktı, kim? Kaç lira para aldı da serbest bıraktı ve Erdoğan bütün bunların karşısında neden susuyor, neden susuyor Erdoğan?

Ben sormayacak mıyım: Sen baronlardan yana mısın, halktan yana mısın? O adamı kim serbest bıraktı, kim talimat verdi? Sezgin Baran Korkmaz'ın malvarlığına kim tedbir koydu, sonra kim kaldırdı? Tedbir kaldırma ilgili kararı alan insanlardan birisini getirdin, Adalet Bakanlığı'na bakan yardımcısı yaptın görevini yaptı diye, yasadışı görev yaptı diye. Birisini de getirdin, Anayasa Mahkemesi'ne üye yaptın. Ben bunları unutacak mıyım Sevgili Erdoğan, ben bunları unutacak mıyım? Asla unutmam. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa, ne olursa olsun haksızlık karşısında asla ve asla susmayacağım.

1934 yılında çıkan polis kanunu var; 4 üncü maddesi: "Polis hiçbir suretle vazifesinden başka bir işte kullanılamaz" diyor. Yasalar hangi görev vermişse orada. Talimatla polisle hiç ilgisi olmayan yerlerde görevlendiriliyor. 12 saat görev yapıyor, 24 saat görev yapıyor... Yolun kenarına dikiyorsunuz. Yahu bu adam insan, yemek yiyecek, bu adam tuvalete gidecek. Yahu böyle imkanlar var mı? Yo o polistir, talimat verdik, bekleyecek. Bu insan değil mi kardeşim? Bunu ihtiyaçları yok mu? Polis kardeşlerime de sesleniyorum: Sizin hakkınızı, hukukunuzu biz dostlarımızla beraber sağlayacağız. Emniyet Genel Müdürü öyle herkesin iki dudağı arasında değişmeyecek. Merkez Bankası Başkanına, BDDK Başkanına hangi teminatlar veriliyorsa, Emniyet Genel Müdürleri aynı teminatlar verilecek, sıcak siyasetin dışında tutacağız emniyet teşkilatını.

Az önce uyuşturucuyu söyledim. Siyaset müdahale etmesin, kuş uçmaz. Bakın siyaset müdahale etmesin, emniyet teşkilatı hepsini yakalar. Değerli arkadaşlarım; 12 saat, 24 saat mesaide çalıştırıyorlar. Peki, çalıştırdın. Peki karşılığı ne ödüyor musun? Parasını ödüyor musun? Hayır ödemiyorsun. Anayasa demiyor mu, "kardeşim, angarya yasaktır, bedava insan çalıştırmak yasaktır" demiyor mu? Diyor ve İçişleri Bakanı şu konuşmayı yapıyor 19 Haziran 2021'de: "Hangi meslek gurubu bir çalışıyorsa -mesela doktorlar, mesela maliyeciler, mesela hukukçular- güvenlik de ilgili meslek grupları onun 24 katı çalışmak zorundadır" diyor. Güzel. "Polislik bir maaş mesleği değildir, kim öyle düşünüyorsa bir dakika durmasın." Sayın Bakan, senin orada bir dakika durman dahi ayıptır. Bir dakika dahi durmaman lazım.

Sen rüşvet alanları korumuyor musun? "10 bin dolar rüşvet alıyor" diye çıkıp devletin televizyonlarında konuştun. Savcılığa suç duyurusunda bulunacaktın, niye bulunmadın? Bir içişleri bakanı, üstelik polislerden, üstelik jandarmadan sorumlu olan biri içişleri bakanı rüşveti koruyorsa, temiz adam değildir, rüşvetçiyi koruyorsa temiz adam değildir.

Ne demek 24 saat çalışacak? Polise müdahale etmeyin, 24 değil 48 saat de çalışır. Hepimizin can ve mal güvenliğini sağlıyor. Bakınız daha acı; çalışırken aile yardımları alıyorlar, emekli olunca aile yardımları kesiliyor. Bunlar boşandı mı, aile yardımlarını kesiyorsun. Niye aile yardımlarını kesiyorsunuz? Emekli oldu. 3600 göstergeyi ben mitinglerde bizi koruyan polis arkadaşların talebi üzerine gündeme getirmiştim, 4-5 yıl oluyor. Sürekli söyledik, en sonunda Erdoğan da dedi ki: "Evet, 3600 ek göstergeyi getireceğiz" 24 Mayıs 2018'de. Kendi partisinin seçim bildirgesini açıklarken: "Değerli kardeşlerim, önemli bir konuya geliyorum, burayı hassas dinleyelim. Polis, öğretmen, hemşire, din görevlilerimize bir müjde vermek istiyorum. Emekli göstergelerini 3600'e çıkaracağız" diyor 2018'de. Ne kadar geçti aradan? Niye çıkmıyor?

Geçtik 13 Temmuz 2021, Ankara Bilkent'teki Şehir Hastanelerinin açılışında konuşuyor gene: "3600 ek gösterge meselesini söz verdiğimiz şekilde çözeceğimizi ifade etmek istiyorum." Yeni seçime gidiyoruz, hâlâ ortada bir şey yok. Senin sözüne nasıl güvenecek polisler? Senin sözüne nasıl güvenecek bu millet? Oturduğun koltuk, verdiğin sözü tutma koltuğudur orası, sıradan bir koltuk değildir orası. Söz veriyorsan, gereğini yapacaksın. Gereğini yapmıyorsan, çıkıp polislerin tümünden özür dileyeceksin, "ben bu sözü verdim ama kusura bakmayın yerine getiremiyorum" diyeceksin. Hem özür dilemiyorsun, hem söz vermeye devam ediyorsun. Bu siyasete güvensizliği doğuruyor. Polis arkadaşlarıma da söyledim; Beşiktaş saldırısında 39 emniyet görevlisi hayatını kaybetti. Vatandaştan para istediler, vatandaşlar parayı verdi şehit ailelerine vermek üzere. Paranın üzerine çöktüler. Polis arkadaşlarıma söyledim: İnşallah iktidar olacağız ve ben o parayı ilk bir hafta içinde o şehit ailelerin tamamına vereceğim.

Daha ayıp olanı ise şu değerli arkadaşlarım: Sayıştay bir rapor yazıyor ve raporunda bir tespit var. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2020 denetim raporunda 177 kişiye şehit çocuğu diye burs veriyor ama hiç birisi şehit çocuğu değil. Devletin nasıl yönetildiğini görüyor musunuz değerli arkadaşlarım? Ak Parti'ye oy veren kardeşim geçmişte, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşim, sevgili ülkücü kardeşim, şehit çocuğuna burs veriyoruz diye şehitlikle ilgisi olmayanlara burs veriyorlar. Buna evet diyor musun kardeşim? Buna evet diyor musun?

Değerli arkadaşlarım; toplumun her kesimine dokunuyoruz, vatandaşlarımın onu bilmesini isterim. Her kesimini doğrudan doğruya dinliyoruz. Önce sorunu yaşayandan sorunu öğreniyoruz. Masa başında karar almıyoruz. Sonra sorunun nasıl çözüleceğini o arkadaşlarla bir araya gelip, onlara anlatıyoruz. Tarım Çalıştayı yaptık. Tarım stratejik sektör değil mi? Evet. Karnımızın doyması gerekmiyor mu? Gerekiyor. Çoluk çocuğumuzun temiz gıdalarla beslenmesi gerekmiyor mu? Evet, gerekiyor. Peki nasıl oluyor da Türkiye Cumhuriyeti Devleti nohutundan mercimeğine kadar, canlı hayvanından etine kadar, yemden samanına kadar yurtdışından ithal eder? Bu soruyu da geçmişte AK Parti'ye oy veren, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime sormak isterim. Oturup düşünmeniz lazım. Belediyelerimiz ve onların destekleri kooperatiflerle gerçekten de güzel şeyler yaptık. 3 gün sürdü. Onlara ne yapacağımızı da anlattım, şimdi bir daha anlatmak isterim; bütün çiftçi kardeşlerime, üretici kardeşlerime, besici kardeşlerime anlatmak isterim. Bir sefer her ürünün bir taban fiyatı olacak. Maliyet artı makul kâr, eşittir taban fiyat. Bütün çiftçi kardeşlerim bunu not alsınlar. Maliyet artı makul kâr, eşittir taban fiyat. Bu ne demektir? Hiçbir çiftçi zarar etmeyecek demektir. Bunu neyle yapacağız? Planlamayla yapacağız. Kim neyi ekecek, bilecek. 1 yıl sonra taban fiyat ne olacak, onu da bilecek. Onun üstünde bir talep gelirse istediğine satabilir ama taban fiyatın altına ürün düştüğü zaman, devlet alacak onu. Diyecek: Hayır, ben çiftçimin zarar etmesini istemiyorum. Bunu milletvekili arkadaşlarım gittiğiniz bütün yerlerde çiftçi kardeşlerimize anlatın. Bu aynı zamanda ne demektir? Fiyatlarda istikrar demektir. Hiçbir çiftçi zarar etmiyor, herkes ürününü ekiyor, herkes belli bir gelir sahibi ve dolayısıyla devlet de bütün bunları planlıyor. 19 yılın sonunda nereye geldik? Planlama yok... Çiftçi bakıyor bu sene patates çok iyi, hep beraber patates ekelim. Bu sene soğanlar çok iyi, hep beraber soğan ekelim. Ertesi yıl hep beraber batıyorlar. Sorumlu kim? Çiftçi değil, devleti yönetenler. Dese ki: Kardeşim sen şurada, şu kadar patates ekeceksin. Sen yulaf, sen arpa, sen buğday, sen nohut, sen bakla, sen yeşil fidan ekeceksin, sen besicilik yapacaksın. Maliyeti çıkaracağım, kiminle? Ziraat Odaları Başkanını çağıracağım. Gel kardeşim. Senin uzmanlar, devletin uzmanları bir araya gelecekler, oturacaklar, maliyeti çıkaracaklar. Gübre kaç lira, ilaç kaç lira, neyin nesi? Sulama, elektrik maliyeti çıkacak. Makul kârı koyacağız. Sen de bileceksin, ben de bileceğim ki bunun üstünde özel sektör istiyorsa alsın, istiyorsa ihracat yapsın ama altına düştüğü zaman devlet ona izin vermeyecek. Böylece fiyatlarda istikrar olacak. Böylece her çiftçi "ben mahvoldum" demeyecek. İki Trakya büyüklüğünde alan ekilmeyecek, öyle bir tablo olmayacak. Her yerde bereket olacak.

Değerli arkadaşlarım; bakınız kendi mantığı içinde bunu yaptınız diyelim ama bir sel felaketi oldu, yangın oldu, don oldu. O zaman devreye ne giriyor? Sigorta giriyor, TARSİM. Aynı mantıkla TARSİM'i de çalıştıracaksınız. Dolayısıyla çiftçi don da olsa, yangın olsa, sel de olsa makul ürün ekti, fakat fiyatlar düştü ama o bilecek ki, sosyal devlet benim yanımdadır; benim emeğimi, alın terimi koruyacaktır ve hakkını verecektir. Çiftçi bunu bilecek. Biz böyle düşünüyoruz. Çiftçi kardeşlerim de not alsınlar. Tarım Kanunu 21’inci maddesi yüzde 1 ödenmiyor. Ödenecek, bütçeye konulacak. Bunu söyleyin; gittiğiniz her yerde çiftçi örgütleriyle karşılaştığınızda yüzde 1 ödenecek, bütçeye konacak; Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı da "evet çiftçinin yüzde birlik alacağı bütçede yer almıştır" açıklamasını yapacak. Ona da söyleyeceğiz, bütün çiftçilere duyur kardeşim.

Çiftçinin kullandığı girdiler var, çok pahalı. Teşvik edeceğiz, tamamını Türkiye'de üretebiliriz. Türkiye gübre üretemez mi ya? Teşvik vereceksin, "gübre üret kardeşim" diyeceksin. Dışarıya niye ben para ödeyeyim? İçerde üretirsen fabrika olacak, içeride üretirsen işçi çalışacak, içeride üretirsen maliyeti düşük olacak. Ama dedim ya, bunlar devleti nasıl soyarız, o mantıkla devleti yönetiyorlar. Bakınız son 1 yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 157 zamlanmış. Dap gübresi yüzde 146, üre yüzde 145, tarım ilaçları yüzde 60, besi yemi yüzde 53, süt yemi yüzde 55, sertifikalı hububat tohumu yüzde 63, elektrik fiyatları yüzde 56, zirai ilaç fiyatları yüzde 80'le yüzde 120 arasında artmış. Soru şu: Bu zamları kim yaptı, çiftçi mi? Besici mi yaptı, kim yaptı bu zamları? Bu zamlar yapılırken bu beyefendiler sarayda nasıl oturuyorlardı? "Efendim ürünler niye pahalı?" Önce kendine soracaksın ya. Şimdi bu çiftçi gidecek, Dap gübresi alacak, yüzde 146 zamlanmış. Ne yapacak, tarlaya bunu atacak? Maliyet artı kâr derken bunu söylüyorum ben. Çiftçinin zarar etmeyeceği bir modeli getirmek zorundasın.

Dap gübresi ile ilgili yine resmi rakam, Toprak Mahsulleri Ofisi'nin internet sitesinden: Eylül 2021-1 Ekim 2021, yani bir ayda, eylül ile ekim arasında Dap gübresi 24 Eylül'de 6400 lira, 1 Ekim'de 6900 liraya çıkmış. Kim söylüyor bunu? Toprak Mahsulleri Ofisi söylüyor, çiftçi söylemiyor. Üre 24 Eylül'de 4800 lira, 1 Ekim'de 5500 liraya çıkmış. Kim yaptı bunu, çiftçi mi yaptı, besici mi yaptı? Kim yaptı bunu? Devleti yönetenler bunun farkındalar mı, biliyorlar mı? Tamamını biliyorlar. Onların hedefi ne? Hedefi şu: Bu çiftçiyi nasıl biraz daha soyabiliriz, nasıl biraz daha dünyalığımızı yapabiliriz? Yaptığımız dünyalıklarını nasıl yurt dışına götürebiliriz, oradaki bankalara yatırabiliriz. Kim yurtdışına dolarlarını götürüyor, hepsini biliyoruz ve hepsini çıkaracağız, hepsinin hesabını soracağız; çiftçi adına soracağız hesabını.

Yine bütün çiftçi arkadaşlarıma söyleyin: Halkın iktidarında hiçbir çiftçinin traktörü haczedilemeyecek, hayvanı haczedilemeyecek. Kanun çıkaracağız, yazsınlar bir tarafa. Yine söyleyeyim; çiftçi ekiyor tarlasını, ürünü aldıktan sonra ödeyecek değil mi borcunu? Her ay ödeyeceksin elektrik faturasını... Yok kardeşim öyle. Çiftçi ekecek, ürününü biçecek, sattıktan sonra ancak elektrik faturasını ödeyecek. O arada da faiz ödemeyecek. Bunu da anlatın. İstiyorlarsa verirler, istiyorlarsa vermezler. Vermezlerse o elektrik şirketlerini onların ellerinden alacağız. Ben çiftçinin hakkını koruyacağım, bir avuç yandaşın hakkını değil.

Yine söyleyin, gittiğiniz her yerde söyleyin: Çiftçinin kullandığı mazottan ÖTV almayacağız. Yattan alıyor musun kardeşim, almıyorsun. Çiftçinin kullandığı traktörden niye alıyorsun? Onun kullandığı mazottan niye alıyorsun?

Yine söyleyin değerli arkadaşlarım: Besicilik yapan her yere, toprağı eken biçen her yere veteriner, ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni göndereceğiz. Çiftçiye destek olacaklar. Nasıl kırsalda görev yapan imam kardeşlerimiz varsa, yine orada görev yapacak olan veterinerlerimiz, ziraat mühendislerimiz, ziraat teknisyenlerimiz olacak. Çiftçiyi alacaklar ve eğitecekler daha kaliteli, daha verimli ürün elde etmeleri için. Kooperatifleşmeyi teşvik edeceğiz. Bu konuda belediye başkanlarımız son derece başarılı çalışmalar yapıyorlar ve gerçekten kırsal ile belediye arasında yani kent de kırsal kesim arasında son derece güzel çalışmalar yapıyorlar. Kırsala iyi kaynak aktarılıyor. Büyük şehirlerden başlayarak kırsalda kooperatiflerin ürettiği ürünleri büyük kentlerde açtığımız mağazalarla satıyoruz. Kadınlar da kazanıyor, erkekler de kazanıyor, herkes kazanıyor. Bu işin zararı olmuyor.

Yine gittiğiniz her yerde şunu da söyleyin: İster bankalardan, ister Tarım Kredi Kooperatiflerinden çektikleri kredilerin faizlerini sıfırlayacağız, faiz olmayacak. Evet, işin özeti şu: Ülkemizi seviyoruz. Hangi sorunun nasıl çözüleceğini gayet iyi biliyoruz. Akılla çözüyoruz sorunları, sopayla değil, baskıyla değil, otoriter yönetimle değil. Bu anlayışla bir devlet yönetilemez, yönetilme örneğini istiyorsanız Türkiye'dir. Patatesçiler terörist ilan edildi, soğancılar terörist ilan edildi, böyle rezalet olmaz. Biz akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, planlamayla ve beraber, çiftçi kardeşlerimizle, besicilerle beraber çözeceğiz, birlikte çözeceğiz. O zaman biz halkın partisi olacağız. Ne dedik? En büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisi'dir, halkın partisidir. Hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. Yarın kamyoncularla beraber olacağız. Kamyoncu kardeşlerimin de bütün sorunlarını nasıl çözeceğimizi anlatacağım. Teşekkür ederim. 

Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...


Bu Kategorideki Diğer Haberler

Cumhuriyet Halk Partisi 100 Yaşında
Haber Tarihi: 09.09.2023
CHP Parti Meclisi Açıklaması
Haber Tarihi: 06.06.2023