128 milyar dolara ne oldu?

Okunma Sayısı: 8452    |    Yazı Tarihi: 16.04.2021

En başta CHP olmak üzere muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları, basının bir bölümü şunun peşinde: 128 milyar dolara ne oldu?

“128 milyar dolar” son 2 yılda Merkez Bankası’nın döviz rezervlerindeki eksilmenin toplamı olarak ifade ediliyor. Belki de daha fazla. Ama bu sayı simgesel olarak yerleşti.

2019 yılının mart ayında yerel seçimler öncesinde iktidar partisi büyük metropolleri elinde tutsun diye döviz kurları stabil seyrediyormuş görüntüsü vermek, ekonomi konusunda herhangi bir tedirginlik olmasın diye siyasi otoritenin emriyle Merkez Bankası’nın döviz rezervleri “arka kapı” yöntemleriyle kamu bankalarına aktarılarak, oradan da piyasaya örtülü biçimde satılarak eritilmeye başlanmıştı.

Mart 2019’da başlayan satışlar, İstanbul’daki seçimin yenilendiği Haziran 2019 sonuna kadar 22 milyar doları bulmuştu. Buna ek olarak, kamu bankalarının da kendi bilançolarında, kendi döviz varlıklarını yaklaşık 3 milyar dolar erittikleri gözleniyor. Böylece 2019 yerel seçim sürecinde siyasi direktifle kamunun 25 milyar dolar döviz rezervi erittiği kayda giriyor. Bu durum, Türkiye tarihinde bir ilktir. Zorluklarla biriktirilen döviz rezervlerinin kayda değer bir bölümü iç siyasi hedefler için satılmıştı.

Burada bir not daha ekleyeyim; Ağustos 2018’deki Rahip Brunson krizi sırasında bile döviz satışı yapılmamış, faiz artışı ve sonrasında Brunson’un tahliyesi ile kur geri dönmüştü.

Bizatihi ABD Başkanı’nın Türkiye ekonomisini “mahvedeceği” tehdidinde bile döviz satılmamışken, yani “dış güç” tehdidinde satılmamışken, iç siyasi hedefler için hiç gerekmediği halde döviz rezervi eritiliyordu.

Nisan sonundaki Enflasyon Raporu toplantısında Merkez Bankası’nın o günkü başkanı Murat Çetinkaya’ya bu döviz satışlarını ve bunu gizlemek için yapılan muhasebe oyunlarını, örtülenen verileri sormuştum.

Sorularıma yanıt alamamıştım. Devamında ise hem satışlar hem de örtüleme devam etti.

2019 Kasım’ında satılan dövizlerin bir kısmı yerine kondu. Böylece satılan kısım 12 milyar dolara geriledi. Kamu bankaları cephesinde de 3 milyar dolarlık açık kapatılmışken, Aralık 2019’da yeniden 4 milyar dolar satılıyordu.

2020’ye geçildiğinde şubatta hareketlenme başladı: 10 milyar daha satılarak, toplam azalış 28 milyar dolara çıktı. Mart-Nisan-Mayıs derken yuvarlayarak yazalım 20-10-10 satışla eritilen tutar 70 milyar dolara ulaştı.

Mayıs ayında döviz satışları devam ediyor, 6.85’lik bir kur seviyesi savunusu yapılıyordu. Mayıs-Ağustos 2020 döneminde 30 milyar dolar eritildi.

Aşağıdaki grafikte yer alıyor; Mayıs-Ağustos 2020 arası dönemde kurun 6.85’e yapıştırılıp milyarlarca dolarlık rezervin eritildiği dönem açık biçimde görülüyor.
Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül’de sırasıyla yuvarlayarak 5-5-10-10 derken 100 milyar dolara erişti. Buna ilave olarak, yine kamu bankaları kendi ceplerinden kendi dövizlerini de sattılar. BDDK tarafından konulan kuralları aşmış gibi görünseler de hiçbir ses duyulmadı. Kamu bankaları, Mayıs-Ağustos arası yaklaşık 8 milyar dolar daha sattılar. Kamu bankalarının bu açığı, Hazine tarafından yine kamu bankalarına döviz cinsi tahvil satılarak (Bu konudaki yazım şurada: “Hazine ‘yerli dövizi’ nasıl basıyor?”) kapatıldı. Toplamda 12 milyar dolarlık bir döviz pozisyon açığı, Hazine’ye, kamuya mal edilmiş oldu.

Toplam 102 milyar dolar döviz satıldığı, Merkez Bankası’nın “Uluslararası rezervler ve döviz likiditesi” tablolarından hesaplanabiliyor. Her ne kadar hangi tarihte ne kadar swap yapıldığına dair veriler örtülenerek saklansa da.

Peki 128 milyar dolara ulaşamadık? 102 milyar dolarlık bir döviz satışı var, ama bir de Merkez Bankası’na girişi olması gereken, döviz kazandırıcı işlemlere verilen reeskont kredilerinden gelecek dövizler var. Bu anılan dönemde, bu dövizlerin girmesi gerekirken rezervi arttırmadığı onların da eritildiği anlaşılıyor. Bunun da kabaca 25-26 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa 128 milyar dolara ulaşıyoruz. Fazlası da var; kamu bankalarının kendi ceplerinden sattığı, daha sonra Hazine tarafından üstlenilen 12 milyar dolarlık satış. Bunu da eklersek 140 milyar dolara ulaşıyoruz.

Aşağıdaki grafik, son 10 yıllık brüt döviz rezervi, döviz yükümlükleri ve net döviz rezervinin seyrini gösteriyor.

Çok açık ki mart 2019’dan itibaren başlayan, Ocak 2020’den itibaren de sert biçimde gerileyen bir net döviz rezervi (kırmızı çizgi) var. Ama ekonomiyi yönetenlere sorarsınız rezervler olduğu gibi duruyordu (Mavi çizgi). Oysa döviz rezervleri eritiliyor, eritilen bu rezervler borçla (yeşil çizgi) yani swaplarla yerine konuyor. Oysa devasa bir erime yaratılıyor. Bir anlamda, ileride seçimden sonra iktidarı kim devralırsa halı altına saklanmış bir enkaz duruyor.
Merkez bankaları neden döviz rezervi tutar?

Bunu Merkez Bankası şurada gayet iyi biçimde anlatıyor.

“Merkez Bankası, aşağıdaki amaçlar doğrultusunda Ülkemizdeki rezervleri saklı tutar:

Para ve kur politikalarına olan güveni sağlamak ve bu politikaları desteklemek
Hazinenin yabancı para iç ve dış borç ödemelerini gerçekleştirmek için gerekli olan dövizi hazır bulundurmak
Ülkemizin ekonomisini yurt içi veya yurt dışında oluşabilecek ani finansal değişimlere karşı dayanıklı hâle getirmek
Uluslararası piyasalarda ülke ekonomisine duyulan güveni artırmak”
‘Para politikasında hata yaparsanız bunu örtmek için’  ya da ‘iktidarın seçim kaygılarını azaltmak için’ denilmiyor.

Madem ekonomi iyi ise yurtiçinde hangi gelişme 128 milyar doları eritmeyi gerekli kıldı? Kanlı darbe girişimi sonrasında bile döviz satışı yapılmamışken, hangi ihtiyaç ortaya çıktı ki döviz rezervleri su gibi akıtılıp eritildi. Yurtdışı kaynaklı, Trump’ın ülke ekonomisine salladığı tehdit olduğunda bile döviz rezervleri eritilmemişken…

Döviz rezervleri eritilerek ‘uluslararası piyasalarda ülke ekonomisine duyulan güven’ nasıl arttırılmış oldu?

***

“128 milyar nerede?” diyenler, buharlaşan bir rezervden bahsetmiyorlar. Soru bunun hangi ihtiyaçla, nasıl, kim tarafından, hangi yollarla, ne seviyeden, ne kadar satıldığının açıklanmasını istiyorlar.

İktidar partisi kurmayları da önce dövizler yerinde duruyor derken, şimdi piyasa kurundan satıldığına işaret edip soranları cehaletle suçluyor. Ama bu ‘cehaletin’ aydınlanması için aşağıdaki sorulara yanıt vermeyi es geçiyorlar.

Temel sorular şunlar:

Satılan, eritilen döviz rezervi miktarı tam olarak ne kadardır? 128 milyar doların üzerinde midir?
128 milyar dolarlık döviz rezervleri Merkez Bankası’ndan hangi yollarla çıkarılmıştır?
Merkez Bankası bu konuda, kendi bünyesi dışında yapılan satışlara ilişkin bir Banka Meclisi kararı, Yönetim Komitesi Kararı almış mıdır? Satışlarla ilgili bir Karar Defteri tutulmuş mudur?
Ülke rezervlerinin finansal güvenliği tehlikeye atacak düzeyde bu kadar eritilmesine siyasi direktif var mıdır? Kim vermiştir?
Merkez Bankası’ndan çıkarılan dövizler nereye aktarılmıştır?
Hangi mekanizmalarla satılmıştır? Bankalar arasında mı? Döviz brokerleri aracılığı ile mi? Uluslararası banka ya da finansal kurumların oluşturduğu trading sistemleri aracılığı ile mi?
Satışa aracılık edenler ‘blind broker’ mıdır? Yoksa alıcı ve satıcı taraflar birbirlerini bilebilecek bir eşleşme ile mi satışlar gerçekleşmiştir?
Dövizlerin günlük olarak işleyişte satışına kimler karar vermiştir?
Hangi kurdan ne kadarlık miktarlarla satılmıştır?
Hangi kurdan ne kadar satılacağına kim/kimler karar vermiştir?
Satışla alınan TL’ler ne yapılmıştır? Hemen Merkez Bankası’na aktarılmış mıdır? Üzerinden faiz, komisyon elde edilmiş midir?
Satışların alıcıları bilinmekte midir? Alıcılar biliniyorsa döviz satışları sırasında satıcının aleniyeti ile işlem ilişkisi örtülenmiş midir?
Blok satışlar yapılmış mıdır? Yapıldıysa kimlere, ne kadar, hangi kurdan satılmıştır?
Uzlaşmalı, pazarlıklı satış yapılmış mıdır?
Yapılan satışlardan oluşan kur zararı (Hazine üzerine alınan pozisyonlar dahil) ne kadardır?
Meraklısına notlar:

Peki Merkez Bankası nasıl müdahale eder?

Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası’nın döviz kuru hedefi ya da taahhüdü yoktur. Hazine’nin dış borç ödemeleri dışında kimseye de döviz satma yükümlülüğü yoktur.

Dalgalı kur rejimi, yapısı ve işleyişi gereği döviz piyasasında dengelenmeyi otomatik olarak sağlar. Kur yükseldiğinde gelinen kur seviyesi diğer alıcılar için pahalı hale gelir, bir nevi barajın çıtası yükselir. Bu da alıcılara o seviyeden artık cazip gelmeyebilir.

Dalgalı kur rejiminde son 2 yılda olduğu gibi tanzim satış şeklinde her seviyede satış yapılırsa alıcılar için ‘sabit fiyattan toptan Pazar’ yaratılır, daha fazla alıcı piyasaya gelir. Hele ki sat sat döviz rezervlerinin azaldığı anlaşıldıkça daha fazla alıcı gelir. Bu yol, rezervleri tüketir.

Merkez Bankası iki yolla döviz satar: Satış ihalesi ve doğrudan müdahale.

Dalgalı kur rejiminde döviz talebi arzını aşan bir likidite darlığı yaratıyorsa merkez bankaları döviz ihaleleri ile satış ihaleleri düzenler. Satış kurunu, miktara bağlı olarak nihai olarak alıcıların talebi belirler. Merkez bankaları belirlemez. Dolayısıyla piyasadaki arz-talep yapısına etki etmeyecek miktarlarda döviz likiditesi sağlanmış olur.

İkinci yol ise doğrudan müdahaledir. Burada, Merkez Bankası kendisini göstererek satış yapar. Etkili olan yol satış yapmaktan da öte bankanın ortaya çıkıp “sakinleşin” mesajı vermesidir.

Yanlış ekonomi politikası uygularken yapılan döviz müdahalesi işe yaramaz, tersine sünger gibi döviz rezervi emer. İyi örnek, geçmişte Aralık 2002’deki sadece 9 milyon dolarlık döviz satışı yapılan müdahaledir. Kötü örnek de Ocak 2014’teki döviz kurunu 1 kuruş bile oynatmayan ama 3.1 milyar dolarlık rezerv kaybına mal olan müdahaledir.

Geçen yıl, Mayıs 2020’de “Dövize müdahale rehberi” yayımlamıştım. Meraklıları ayrıntıları okuyabilirler. Keşke ekonomiyi yönetenler de dikkatlice okumuş olsalardı. Yazdıklarım bir tarafta, uyguladıkları ile gelinen nokta bariz biçimde diğer tarafta.


UĞUR GÜRSES İsimli Yazarın Diğer Yazıları