GENÇLİK, GELECEK VE GÜVENCESİZLİK


Okunma Sayısı: 3462    |    Yazı Tarihi: 30.05.2022

Gençlik; gelişimin, değişimin ve yarının teminatı, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bin bir zorlukla kurduğu ülkeyi tereddütsüz emanet edecek kadar güvendiği vatanın gelecek neferidir. TDK’ya göre ise ‘insan hayatının ergenlikle orta yaş arasındaki dönemi’ olarak kayıtlara geçen bir kuşaktır, gençlik.

İçinde bulunduğumuz süreçte hepimiz bu anlamlandırmaları ikinci plana atıyoruz. Çünkü değişen ve globalleşen dünya sisteminde kendimize açmaya çalıştığımız küçük yaşam alanlarımız, sistemle ya ters düşüyor ya da sistemi tamamen yok sayıyor. Bu nokta da yukarı da yer alan anlamlandırmalar, hayat gayesi içine erkenden giren biz gençler için yazının ötesine geçemiyor.  

Türkiye’de eğitim sisteminin gerekliliği olarak 18 yaşında üniversite sıralarına oturan ve hayallerini gerçekleştirecek gücü, umudu olan biz gençler artık ne yazık ki aynı inancı ve kararlılığı taşımıyoruz. Sürekli değişen, daima iyi olduğu vurgulanan ekonomi, katlanarak artan işsizlik sorunu ve en önemlisi nitelikli olmayan eğitim politikaları bizlerin sırtında taşıması oldukça zor bir yük durumundadır.

Covid-19 pandemi süreci ile tüm bu alanlarda yaşananlar ülkenin her kesimi gibi gençleri de derinden sarsmıştır. Zaten gelecek kaygısı içinde eğitim gören veya iyi kötü bir işte çalışan  gençlerin önüne bu kez pandemi kisvesi altında süresiz izin ve uzaktan eğitim duvarı örülmüştür.

Nitekim son iki yılda yapılan anketlere göre Türkiye’de yaşayan işçi, işsiz, eğitimli, eğitimsiz fark etmeksizin gençlerin neredeyse  % 90’ının temelde ortaklaştığı üç temel his vardır: Endişe, kaygı ve stres. 

Bir güvencenin olmaması ya da az olması bizleri strese iten en önemli sebep. 

Şöyle bir baktığımızda zaten omuzlarımızda olmaması gereken  bir sürü sorumluluk var. Kaygı düzeyi artık altından kalkılabilir gibi değil. İş açısından ise  'ne çıkarsa bahtına' modundayız. Gelecekten bahsetmiyorum bile artık. 'Gelecekle ilgili bir şey söyle' deseniz tüm gençlik adına koca bir  ‘umutsuzluk' diyebilirim. Çünkü gelecek kaygısı, evet tamamıyla gelecek kaygısı ama bunu bir sürü yere eşitleyince ülkeyle alakalı olan, gençlikle alakalı olan, ileride ne yapacağız, rahat geçinebilecek miyiz, ailelerimizin bize unduğu imkanları kendimize veya kuracağımız ailemiz olursa onlara sunabilecek miyiz gibi bir sürü anksiyetemiz var. Ve bu bizleri ne yazık ki içinden çıkılmaz bir depresyona sürüklemekte. Yani Türkiye’de yaşayan biz gençler mutsuz,geleceksiz, umutsuz ve güvencesiziz.

Peki biz gençlerin güvencesizliğini derinleştiren ekonomi vesaire gibi unsurlara ek olarak başka unsurlar yok mu, elbette var. Mesela dayanışma ağları yani örgütlü mücadelenin olmaması ve politikleştirme çabalarının yetersizliği gençleri yöneticilerin keyfi uygulamalarına karşı yalnız ve güçsüz bırakmaktadır.

Yani biz gençler sesimizi duyurabilmek için el birliği ile varolan genç mücadeleyi vakit kaybetmeden güçlendirmeliyiz. Bu ülke de yaşayan her genç yasalarla korunan tüm haklarını ve bu hakları nasıl talep edeceklerini bilmeliler. Bu yönde gençler için yapılan her çalışmada söz sahibi özne, siyasi mekanizmanın ileri düzey koltuklarını dolduran yaşlı kuşak değil  haklarını savunan gençler olmalıdır.  Üstünde durulması gereken en önemli unsur bu doğrultuda karar mekanizmasında gençlerin etkin temsiliyetidir.

Biz gençler yukarıda da öngördüğümüz üzere, tüm bu umutsuzluğun içinde bile yer alan o en iyi çözümü biliyoruz. İşte tam da  böyle zor zamanlarda akla gelecek en değerli söz ve kişinin; "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” diyen Mustafa Kemal Atatürk olduğunu bildiğimiz gibi.

Evet belki bu süreç acı veriyor, yıpratıyor ama bu bizim umutsuzluğa kapıldığımız da tutunabileceğimiz bir Mustafa Kemal’imiz olduğu gerçeğini de değiştiremiyor. 

Evet şimdi, iş ararken, işe giderken, evde televizyon izlerken, internette sosyal medyada vakit geçirirken, hatta uyumaya çalışırken bile sürekli gelecek kaygısı ile gündemi takip ediyoruz. Evet  normal şartlar da aldığımız eğitimin bizleri bir yere getirmesi gerekirken artık tamamen liyakatsiz ve torpile bürünen adaletsiz bir düzendeyiz. Ama şimdi tüm bu olumsuzluklara rağmen pes edersek, gidersek ya da yaşamayı bırakırsak emeğin kazanmasını da yok etmiş olmayacak mıyız? Adalet ve emeği ile bu ülkenin kurtuluşu olacak biz gençler şimdi mücadeleyi bırakırsak  diğer kuşakların bize soracağı hesabı nasıl vereceğiz? 

 Güvencesizlik ve geleceksizlik kaygısının depresifliğini üzerimizden atarak, haksızlıklıklara karşı haklı öfkemizle  önümüzdeki seçimlerin kaderini biz gençler düzelteceğiz.

 Twitter'da biri yazmıştı, ben de buradan bir kez daha tekrarlayayım: Bu ülkenin yöneticileri bu ülkeye bir gençlik borçlular.

Bilirsiniz borçlar günü geldiğinde ödenmek için vadeli bir sistemde işlenirler, bizim bu borç sistemimiz haddinden çok önce vadesini doldurdu. Sürekli görmezden gelinen biz gençler teknolojinin ve çağın imkanlarını sonuna dek kullanarak dünyayı onlarca hatta yüzlerce kameradan izleyebiliyoruz. Evet bir gelecek kaygısı yaşıyoruz ancak özgüvenimiz bu kaygıdan çok daha  fazla.


Dememiz o ki, biz buradayız ve  geleceğimizden vazgeçmeyeceğiz. Tüm gençler adına Tarkan’dan gelsin;

‘O çiçekten günler çok yakında!’

Sandıkta görüşmek üzere..