İşçi çıkarma yasağı: Yalan mı, gerçek mi?

Okunma Sayısı: 5973    |    Yazı Tarihi: 15.04.2020


Evrensel sendikal kültürde, deneyimli sendikacıların kuşkucu olmak zorunda kalmalarını anlatmak üzere, armağan edilmiş atın dişlerine bakmak zorunda oldukları, yeri geldikçe anımsatılır..

İlk kez, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) haziran genel kurulunda, Türkiye’nin 12 Eylül ağır sendikal haklar gaspı nedeniyle kara listeye alınması kararlarında yapılan uzmanlık komitesi kararları içinde kayıtlara girmişti.. Çok sevdiğim için yeri geldikçe kullanırım..

Anlamlı tanıklığım da ne yazık ki “İşçi çıkarma yasağı” başlığı altında, 12 Eylül’den kalma.. 12 Eylül askeri darbesi, işçi sınıfımızı özel sektör ağırlıklı aylar sürmüş grevler içinde yakalamıştı. İlk sıkıyönetim kârı da elbette bu grevlerin yasaklanması olmuştu.

Gerçeğini sorarsanız, maden, tekstil, kimya işkollarındaki bu grevlerin bitirilmesi için işveren sendikalarının çağrısı ile DİSK çatısı altında yapılan sözleşme pazarlıklarında tarafların uzlaşmalarına da tanık olmuştum. Sözleşme metinleri taslakları imzalanmış, temize çekilip törenle asıl metinlerin imzalanması aşamasına gelinmişti. Son gece, 12 Eylül darbesi TİSK başkanı başta kulaklara fısıldanınca, imzalanmış sözleşme taslakları buharlaştırılmıştı; çok anlamlı yeni haklar kazanımlarını içeriyorlardı..

Özet sonuç: 12Eylül darbe yönetimi bile çok ağır bedeller ödenmiş büyük grevlerin ardından yıllar öncesinde kalan haklarıyla işbaşı yaptırılmış işçilerin bir de cezalandırma ile toplu işten çıkarılmalarını göze alamamıştı. Ortada kalan sözleşmelerin tahkim sistemi içinde geriye çekme düzeni getirilirken, sözde ödün olarak işçi çıkarma yasağı getirilmişti..


***

Atın çürük dişlerine baktığımızda, çok reklamı yapılan işçi çıkarma yasağının bir değeri, anlamının olmadığını görebiliyorduk.. Yasağın maddi geçerlilik koşulları yoktu. Var olan eski yasa hükümlerine dayandırılmış işten çıkarmalar düzeni işliyordu.

12 Eylül’ün en acımasız sıkıyönetim uygulamaları, denetiminde, kimi marka işletmelerden çıkarılmış bir grup işçiye ilişkin minicik bir haber için yer yerinden oynuyor, sorguya çağırılıyorduk. Kapı gibi yasak dururken işçi çıkarma haberi gerçek olabilemeyeceğine göre, kastın hesabı sorulacaktı..

Biliyorum, birileri çok övündükleri, kamuoyunda medyatik toplumu güdüleme kampanyalarını başarılı sürdürürlerken işçi çıkarma yasağı üzerinden tıpkısının aynısı yaklaşımlar içindeler..

İşçi çıkarma yasağı altında çıkarılmış dayatma, oldubitti, üfürülmüş metnin uygulanacağı, işçilerin aslında çok daha ağır mağdur edileceklerini söyleyenlere çok kızıyorlar.

Virüs salgını sürecinde işten çıkarılmadan evlerine gönderilecek işçilere geçici yapılacak yardımın, yaşamlarını karşılayamayan ölçekte, en düşük 1170 lirada kalacağını söyleyen sendikalar ile muhalefetten siyasetçilere ateş püskürüyorlar..

Bildiğiniz gibi şimdilik onaylanmış, kısmi çalıştırma kapsamına alınmış 700 bin çalışan için bile 1750 liralık çok düşük ödemelerin de altında.

Göreceli seçilmiş yandaşlar için öngörülmüş, virüs gündemli yardımların da tabii ki altında. Genel emekliler, asgari ücretliler için öngörülmüş kimi geçici jestlerin kapsama alanına giremeyenlerin, diplomalı- diplomasız işsizlerin vay hallerine.

Bu arada gece yarısı sokuşturulmuş eklerle kamuda birkaç kurumda görevlendirilmiş kameralı torpilli yandaşlar için vergi alınmaması kararı da geçmiş. Çoğunluk asgari ücretli, hâlâ dünyada az örneği olabilecek, belki de örneği olmayan ölçekte vergi ödemeye mahkûm. Yetmez, tüketmek zorunda olduğu ürünler içinden, yağma düzeninde inatla sürdürülen projeler uğruna yeni yeni vergiler ödemeye mahkûm ediliyorlar.. 


ŞÜKRAN SONER İsimli Yazarın Diğer Yazıları