Hükûmet ancak kendini kandırabilir

Okunma Sayısı: 1855    |    Yazı Tarihi: 11.09.2023

Açıklanan orta vadeli programın ekonomik istikrar sağlamada bir etkisi yoktur. Olması için soruna doğru teşhis konulması gerekir. Önce ekonomik sorun olduğunu kabul etmek ve bu gerçeğe göre politika üretmek gerekir. Oysaki hükûmet yaşamakta olduğumuz TL krizini ve döviz sorununu; küresel sorunlara bağlıyor. Mamafih, Sayın Cumhurbaşkanı dünya ortalama enflasyonunun ortalama yüzde 5 olduğunu görmeden, kriz içindeki Arjantin ve dış borçlarda iflas etmiş Venezuela, Lübnan, Zambiya gibi ülkeler enflasyonunu, küresel enflasyonmuş gibi örnek verdi. Yine, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Türkiye’nin büyüme oranını, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ortalaması olan küresel büyüme ile karşılaştırdı. Gerçekte büyüme oranını, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler ortalaması ile karşılaştırmak gerekir.

Anlaşılan bu veriler Cumhurbaşkanına yanlış verilmiştir. Ama yanlış bilgi verenlerin yalakalık maliyetini tüm toplum çekiyor.

Ekonomi yönetiminde 3 kişi değişti. Yerli ve yabancı sermaye ve piyasalar, değişen yönetimin önce inandırıcı bir istikrar programı yapacağını bekledi. Yapılmayınca ve bütçenin altyapısı olarak hazırlanan OVP’nın da bir algı operasyonu olarak görülmesinden sonra, güven sorunu tırmandı. Beklentiler olumsuz yönde arttı.

Neden bir istikrar programı gerekiyor?

Aklımızı başımıza toplayalım. Kısır çekişmeleri, siyaha beyaz demek gibi algı yaratmayı ve popülizmi bırakalım. Tez elden bir “istikrar programı” hazırlayalım.

İstikrar programı gerekiyor; Çünkü geçmiş krizlerle bugün yaşamakta olduğumuz krizin hiçbir farkı yok. Bugün sorunlar biraz daha ağırdır.

Geçmiş krizler, döviz ihtiyacı ve yanlış kararlarla ortaya çıktı. Bugün ilave olarak bir de eksi reel faiz sorunu var.

Dahası geçmiş krizlerde büyüme oranı daha yüksek, Nisan 1994 krizi öncesi 1993 yılında yüzde 8, 2001 krizi öncesi, 2000 yılında ise yüzde 6,6 idi.

Yine, bugün cari açık daha yüksek, dış borç yükü daha ağır ve TL değeri daha düşüktür. (Aşağıdaki tablo.)

Bugünün tek avantajı bütçe açığının daha düşük olması ve devlet borçlarında faizin eksi olmasıdır.

Cari açık plansız-programsız çözülmez.

Döviz dün de, bugün de Türkiye’nin yumuşak karnıdır. Kalıcı istikrar için, önce cari açıktan kurtulmamız gerekir. Bunun için de kısa dönemde millî bir dış ticaret politikası uygulamalıyız. Orta ve uzun dönemde, üretimde kullanılan ithal girdi oranını düşürmeliyiz.

İthal girdi oranını düşürmek için, OVP’da ithal ikamesi politikaları, iç ikame üretimi destekleme veya devletin bu alanda geçici üretim yapması gibi bir model yoktur. Devlet değil de bir özel işletmeymiş gibi günlük işler sıralanmış.

Dahası, 2023 cari açığın GSYH oranı yüzde 4 olarak hesaplanmış, oysaki 2023 ilk 6 ayda cari açık 36,8 milyar dolardır ve bu açığın 1 trilyon 20 milyar dolar olan, son bir yıllık GSYH’ya oranı da yüzde 3,8 olur. Bu sene cari açık 61 milyar dolar olacak ve GSYH oranı da 6,1’dir. Yüzde 4 dersek yalnızca kendimizi kandırmış oluruz. (Aşağıdaki Grafik.)

Yukarıdaki grafiğe bakarsak, 1980-2003 arası bazı yıllar cari fazlamız var. Ayrıca cari oranı düşüktür.

2003 sonrasında ise; hem cari açığın arttığını hem de bir yıl dışında sürekli cari açık verdiğimiz görülür. 2003-2023 ilk altı ayında, yani 20,5 yılda toplam cari açığımız 711,6 milyar dolardır. Bu kadar kaynak kaybeden bir ekonomi dikiş tutmaz ve topyekûn yoksullaşmadan kurtulamaz.

Tekrar hatırlatıyorum… Aklımızı başımıza alıp, bir istikrar programı yapmazsak ve IMF ile stand-by yapmazsak, dış borç iflasından kurtulamayız.


ESFENDER KORKMAZ İsimli Yazarın Diğer Yazıları