CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu

Okunma Sayısı: 5259    |    Haber Tarihi: 21.02.2023

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Teşekkür ederim arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, her acıdan ders çıkarmak aslında insan olan herkesin temel görevlerinden birisidir. Aynı acıları yaşamamak, önlem almak aklın gereğidir. Yüce Yaradan’ın verdiği en değerli şey akıldır. Aklımızı kullanıp, bilimi kullanıp, doğruları görüp, acıları topluma yaşatmamak her siyasetin temel görevidir.

Dün akşam sekiz sularında Defne ilçesinde 6.4, Samandağ ilçesinde de 5.8 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Hayatını kaybedenler var. Onlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaralananlar var acil şifalar diliyoruz.

Yarın Belediye Başkanlarımızla birlikte Defne’ye gideceğim, orada hem olayları yeniden görmek, yaraları sarma konusunda alınan aşamaları izlemek açısından da orada olacağım.

Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, tüm milletimizi ve bizi dinleyen herkesi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sevgili halkım, yaşadığımız büyük felaketin yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Çok fazla kaybımız var. Çok büyük bir yara açıldı yüreğimizde. Milletimizin, hepimizin tekrar başı sağ olsun.

Bugün burada yapacağım konuşma için, uzun uzun düşündüm. Derler ya hani, “Kelimeler kifayetsiz kalıyor” diye, gerçekten de öyle kelimeler kifayetsiz kalıyor. İnsan ne dese, nasıl dese bilemiyor. Ben de konuşmamı satır satır yazmaya karar verdim.

Konuşmama başlamadan önce sizden ricam girişte olduğu gibi herhangi bir alkışın, herhangi bir sloganın olmamasıdır. 15 dakikalık bir konuşma yapacağım ve sonra da sessizce dağılacağız.

Sevgili dostlar, değerli arkadaşlarım, büyük bir felaket yaşıyoruz. Haberi aldığımda, önce hepimiz gibi dehşete düştüm, sonra “En iyisi hemen depremin olduğu bölgeye gitmek” aklıma geldi. Aradım başkanlarımızı, “Kalkın gidiyoruz” dedim. Gittik. Hatay’a vardık.

Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, saygıdeğer vatandaşlarım, gördüklerim nasıl anlatılır inanın bilmiyorum. Rüyada gibiydik. Gördüğümüz gerçek olamayacak kadar korkunç ve kâbustu. Ne gökyüzü maviydi ne de bulutlar vardı. Kadim şehirlerimizde ölümden başka hiçbir şey yoktu. İnsanlar isimleri haykırılıyordu sokaklarda. Evlat isimleri, kardeş isimleri, anne isimleri, baba isimleri... Herkes birbirinin adını söylemeye çalışıyordu. Gece indiğinde tümüyle tükenmiştik. Nasıl anlatılır orada gece? Buz gibi bir soğuk ve gerçek bir zifiri karanlık. Yatacak yer arıyoruz kendimize. Neyse bir yere yerleştik, dinlenmeye çekildim ama dinlenmek mümkün değil, uyumak mümkün değil. Gözlerimi kapatıyorum; o çocuklar, isimler gitmiyor aklımdan. Halkımızın acısını düşünüyorum, torunlarımı düşünüyorum. Duygularım karmakarışıktı. Düşündüm bu ülkede her şeyi bölüştüler, acılar hariç. “Acıları hiç kimse bölüşmeyecek mi bu ülkede” diye sordum kendi kendime ve vicdanıma sordum. Yarın torunlarım büyüyecek, Allah ömür verirse soracaklar bana, “Dede en zor olduğu zamanlarda sen neredeydin?” “Ne yapıyordun?” “Ne diyeceğim onlara” düşünmeye başladım. İşte o zaman, o an içimde bir şey koptu. Anladım ki, ben artık eski ben olamayacağım. O an itibariyle ben aynı Kemal değildim. Kalktım... Basın müşavirim Ömer’i aramaya koyuldum. Telefon hatları çekmiyor, hiçbir şey çalışmıyor. Ömer, “Gece kapının önündeki araçta olacağını” söylemişti, araca gittim. O da zaten uyumuyordu. Herkeste aynı travma... “Hadi Ömer, halkımıza seslenmemiz lazım” dedim. “En zor zamanda, nerede duracağımızı söylemem lazım, gelecekte torunlarımın soracağı sorulara, bu gece benim yanıt vermem lazım” dedim. “Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum” dedim. “Ne kendisiyle, ne sarayıyla, ne de çeteleriyle hizalanacağım.” “Ne siyaset üstüne, ne siyaset altına…” “Ne ölümüne ne dirimine...” Ne de milleti için var olamayan bir devlet yapısı ile de hizalanacağım. Milleti için, evlatları için var olamayan bir yapıyı yüceltmeyeceğim. Bunu söyledim. Asla, asla ve asla yüceltmeyeceğim! “Dayanışacaksam da; milletimle dayanışacağım” dedim. “Bu ülkenin 84 milyon canı var. Genci, yaşlısı var, inançlısı, inançsızı var, dindarı, ateisti var, sunnisi, alevisi var, Türkü, Kürdü var... Dayanışacaksam bunlarla dayanışacağım.” Onlar varken, Erdoğan ne Allah aşkına? Diye sordum kendi kendime. “Siyaset üstü” diyerek, iğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığıyla mı dayanışacağım? Dakika bir İletişim Başkanlığı başlamıştı zaten gayri ahlaki bir sürü çabanın içine girmişti.

Neyse... O geceye döneyim... Milletimize seslenmek istiyorum ama internet bağlantısı yok. Ömer ile uğraşıyoruz. Millet bizi bekliyor. İnternet bağlantısını halletmeye çalışıyoruz. Saat gecenin ikisi... Neyse çözdük bir şekilde interneti. Seslendik. Ne düşünüyorsam, amasız, fakatsız, güzellemesiz söyledim.

Şimdi yine buradan seslenmek istiyorum sevgili halkımıza. Ey halkım, sevgili halkım, yüreği yanan halkım, sen daha iyi olmayı hak etmiyor musun? Halkına hep hüzün ören bir ülkede yaşamaya devam mı edeceğiz? Cumhuriyetimizin bir yüzyılı geçti, ikinci yüzyılımız daha iyi olmasın mı bizim? Halkının derdine koşamayan bir devleti toplamaya, değiştirmeye, iyileştirmeye çalışmayacak mıyız? Bunun zamanı gelmedi mi sevgili halkım? Yazımızı öldürdüler; ama artık bir baharı yaşatmayalım mı bu çilekeş halkımıza? İkinci yüzyılda daha iyi bir şey istemeyecek miyiz? İsteyeceğiz elbette... O zaman net konuşmamız lazım. Gözyaşlarımızın, gözlerimizi bulandırmasına izin vermeyelim. Şunun da hepimiz farkındayız ki, bizim “bir iktidarı değiştirmekten” çok daha derin meselelerimiz var. İktidarı değiştireceğiz. Orası kolay. Ama hepimiz biliyoruz ki, değişim, bir iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Çünkü zihniyeti değiştirmemiz lazım, zihniyet değişmedikçe bu sorunlarla hep karşılayacağız! Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kökünden kurutmamız lazım. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek. Beşli çeteler koca hazineyi soyuyor. İmar affı çıkar diye kat çıkılıyor. İmar affı veriliyor. Soygunculara susuluyor, ses çıkarılmıyor. Şehirler rant üzerine inşa ediliyor. Dükkân kiralayan birkaç metre kazanmak için kolonları kesiyor. Deprem oluyor, komşu şehirlerde kiralar fırlıyor. Küçük büyük tüm fırsatçılara geçit veriliyor. Açıkça ifade edeyim sevgili halkım, rant peşinde koşanlar bizi yönetiyor. Açgözlülere tahammül ediliyor. Kendini akıllı sanan kurnazlar devletine vergi takıyor, müşterisine kazık atıyor. İş insanları mali müşavirleriyle yasa boşluklarını kovalıyor. Kibir alkışlanıyor. Hırsızlığa göz yumuluyor. Düzen devam aynen ediyor. Hemen bir fırsatçılık yapılıyor, büyük, küçük, herkes rantın peşinde… İhanet, yalan ve menfaat... Bu nedir Allah aşkına. Sevgili halkım, bu nedir Allah aşkına. Bu nasıl bir düzendir. Biz ne yaptık kendimize böyle? Nedir bu haram sevdası Allah aşkına? Oturup düşünmemiz gerekmiyor mu?

Sevgili halkım, elbette önce bu düzeni suçlayacağız. Çünkü bu düzeni onlar getirdi. Ama iğneyi, biraz da kendimize batırmak zorundayız. Peki ya siyasiler? Siyasete giren kısa sürede ve anormal şekilde zenginleşiyor. Sende görüyorsun, bende görüyorum. Biz siyasiler de “Oy kaybederiz” diye, imar aflarına el kaldırıp indiriyoruz hep. Sonra çıkıp saraylılar açıkça milleti tehdit edebiliyorlar. Defterler tutuyorlarmış... Zıvanadan çıktılar. Emin olun, Allah inandırsın zıvanadan çıktılar. Çıkarlar tabi... Çünkü onlar bambaşka bir evrende yaşıyorlar. Bambaşka bir özgüven var onların siyaset anlayışında. Olmaması gereken bir özgüven...

Velhasıl sevgili dostlarım, değişmemiz lazım. Sistemi yani düzenin çalışma şeklini kökünden değiştirmemiz lazım. Devletin işleyişini değiştirmemiz lazım. Siyasetin yapılma şeklini değiştirmemiz lazım. Davranışlarımızı değiştirmemiz lazım. Davranışlarla değerlerimizi yakınlaştırmamız lazım. Değerlere gelince mangalda kül bırakmayan bizlerin, bunu artık davranışlarımıza yansıtmamız lazım. Özetle her şeyi ama her şeyi temelden değiştirmek zorundayız.

Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, sevgili halkım, değişime bu vahşi neoliberal, tek adam rejiminden başlayacağız. Ama değişim burada durmayacak, halkı ilgilendiren her alana sirayet edecek değişim. Ve şafak söktüğünde; ki şafak sökecek, evsiz, barksız, aidiyetsiz kalan kuşlar, bu ülkede yuvalarını yeniden bulacaklar.

Depremler hep olacak sevgili dostlar, bölgemiz bu, bundan kaçınma şansımız yok. Ama devlet artık depremler karşısında aciz kalmayacak. Ve bu kâbus bir daha yaşanmasın dostlarım. Haramdan, düzensizlikten, yalandan, riyadan siyaset elini çekecek. İkinci yüzyılımızda artık bunlar yaşanmasın...

Sevgili dostlar, sevgili arkadaşlarım, sevgili halkım, emin olun kayırma bitecek, suiistimal bitecek. Açgözlülük bitecek. Rant bitecek. Her birimiz elimizi taşın altına koyacağız her birimiz. Bu coğrafyada yaşayan her birimiz elimizi taşın altına koyacağız. Önce inanacağız; işin kuralı budur önce inanacağız. Birbirimize inanacağız. Ülkeyi değiştireceğimize, adaleti getireceğimize inanacağız. Daha iyisini hak ettiğimize inanacağız.

Sevgili dostlarım, deprem gecesinden beri, canla başla dayanışma içinde olan onurlu halkımız için, inanmak zorundayız… O güzel insanlarla beraber, o güzel insanlar için... Bu ülkeyi yeniden kuracağız! Bilimle, düşünceyle, teknikle, liyakatle kuracağız. Kural koyacağız. O kuralları asla çiğnetmeyeceğiz. Artık imar aflarını ağzımıza almayacağız. Plan yapacağız; o planlara uyacağız, sadık kalacağız. Kurumlar inşa edeceğiz. Tek adamlar asla ve asla bu coğrafyada bir daha olmayacak. Helal olanı yasal olanla bir edeceğiz. Vallahi de, billahi de bu harami düzenini mutlaka ama mutlaka değiştireceğiz!

Bu son olsun dostlarım, bu son olsun. Yarın çocuklarımız, torunlarımız sorduğunda da, “Bu kâbusu biz bitirdik” diyelim dostlarım.

Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.


Bu Kategorideki Diğer Haberler

Cumhuriyet Halk Partisi 100 Yaşında
Haber Tarihi: 09.09.2023
CHP Parti Meclisi Açıklaması
Haber Tarihi: 06.06.2023