Muhafazakârlığın, sağcılığın, siyasal İslamcılığın asker postalları ve Batılı dostlarıyla kurduğu hegemonya artık sona eriyor. İktidarın kumdan kaleleri, toplumsal mücadelenin hafızası karşısında çaresiz kaldı.
İnsanlar gibi toplumların da hafızası var. Bazen bir fotoğraf, bazen bir koku, bazen bir ses çok gerilere itilmiş ne varsa bir anda ortaya çıkarır.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi, toplumsal hafızada çok önemli bir kesinti yarattı. O kadar büyük bir acıya yol açtı ki, sanki o tarihten önce bu ülkede hiçbir şey yaşanmamıştı. Şehirler, kurumlar, üniversiteler, yasalar hep böyleymiş gibi kabul edildi. Batılı egemen güçlerin desteği ve himayesiyle bu hale getirildiği hep saklandı. Anayasa, yasalar, siyasi partiler yasası, hatta şehirlerin imar planları bile istenilen toplum ve ülkenin var edilmesi için kurgulandı.
Önce şehirler sağın, muhafazakârlığın kalesi olarak sunuldu. Rize, Konya, Urfa ve daha birçok kent bu listeye eklendi. Kur’an kursları ve imam hatiplerle donatılan bu kentlerde köy okulları kapatıldı. Öğretmenler kovulurken imamlara alan açıldı. Toplumun tüm ilerici, devrimci hafızası yok edilmeye çalışıldı.
Ama buraya kadarmış işte. Bir görüntü, bir çağrı, bir eylem; bulaşıcı bir salgın gibi tüm ülkeyi sardı. Etiyle, kanıyla gerçek insanlar yeniden kendi sorunlarını sahiplenerek siyasete giriş yaptı. Tıpkı bundan 45 yıl önce olduğu gibi.
Rize’nin 15 bin nüfuslu Pazar ilçesinde 1979’da 4 bin çay üreticisinin ayağa kalkması gibi... Uşak’ta tütün üreticilerinin, Artvin’de orman köylülerinin yaptığı gibi... Yozgat’ta traktörüne atlayıp yola çıkan köylünün hafızasında açığa çıkan da bu geçmişti aslında.
TAM 50 YIL SONRA ÖTK TESADÜF MÜ?
Üniversiteli gençler, 19 Mart sonrası ülke gündemine yerleşti. Her yönüyle hak edilmiş bir gündem... Tıpkı üretici eylemleri gibi, burada da toplumun hafızası kendini tazeledi. Gençlerin en çok savunduğu ve her eylemde bir talep olarak dile getirdikleri örgütlenme modelinin Öğrenci Temsilciler Konseyi (ÖTK) olması asla tesadüf değil. 1976 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencilerinin uzun süreli mücadelesinin ürünü olarak ortaya çıkan bu model, 50 yıl sonra bir kez daha öğrencilerin dilinde.
Yine 19 Mart eylemlerinin gençlik tarafından en çok sahiplenilen pankartının “Dev-Genz” olması da benzer bir hafızanın ürünü değil mi? Bundan neredeyse 60 yıl öncesine dayanan bir mücadele örgütünün toplumun hafızasında yok edilemediğini bundan daha iyi ne anlatabilir?
ANADOLU’YU HAFİFE ALMA
Ülkede yaşanan 40 günlük süreç, birçok anlamda siyasetin yörüngesini değiştirmeye aday. Ama her şeyden önemlisi, halkın çok farklı alanlarda siyasete müdahale etme biçimlerinin açığa çıkmasıyla hatırlanacak, akıllarda kalacak.
Lisedeki 15 yaşındaki gençle 80 yaşındaki emekli, aynı itirazı şehir, cinsiyet ya da meslek farkı gözetmeden dile getiriyorsa, burada başka bir gerçekliğe işaret etmek gerekiyor.
Anadolu şehirleri, birilerinin bahsettiği gibi sağın, milliyetçiliğin ya da siyasal İslamcılığın kalesi değildir; hiç de olmamıştır. Ahmet Arif, “Havva Ana dünkü çocuk sayılır, Anadolu’yum ben tanıyor musun?” diye seslendiğinde, tam da bunu anlatıyordu aslında.
Asker postallarıyla, yasalarla, tarikatlar, cemaatler ve doymak bilmez patronlarla koca bir hafıza yok edilmeye çalışıldı. Hatta bunu başardıklarını sandılar. Ama işte hiç beklenmedik bir anda Beyazıt’ta ortaya çıkan bir fotoğraf karesi, unutturulan her şeyi hatırlattı. Sadece gençlere değil, toplumun çok farklı kesimlerine kim olduklarını ve güçlerinin farkına varmalarını sağladı.
Üniversiteli öğrenciler Beyazıt’ta sadece bir polis barikatını yıkmadı. Tam 45 yıldır baskı ve zorla bu halkı hizaya sokmaya çalışanların kumdan kalelerini yerle bir etti. Konya’daki kokusundan, Yozgat’taki renginden, ODTÜ’deki sesinden, Van’daki silüetinden hatırladı.
Sarayınız, saltanatınız, yargınız, polisiniz, güçlü dostlarınız, paranız olabilir. Bunlar sayesinde iktidara da gelebilirsiniz. Ama güçlü fikirleriniz, onlara inanmış fedakâr insanlarınız ve toplumun hafızasına kazınmış deneyimleriniz yoksa, iktidarınızın ömrü bir insan hayatından da kısa olmaya mahkûm kalır.
Bugün ülkenin her yerinden gelen haberler bunu doğruluyor ve bu hiç de şaşırtıcı değil.