Yeni fay hattı: Sığınmacılar!

Okunma Sayısı: 4159    |    Yazı Tarihi: 18.08.2021


Türkiye’nin yakın tarihi, kutuplaşmalar tarihidir. Gerek kendi içinde oluşan çelişkiler gerekse bulunduğu konum gereği dünyadaki gelişmelerin yansıması olarak 10-15 yılda bir değişen ikilemler yaşadık.

Bu kutuplaşmalar özellikle Batı’da “üniter devleti bekleyen tehlike” olarak yorumlandı.

Bir dönem sağ-sol kutuplaşması öne çıktı. Bunun dünya dengeleri açısından da karşılığı vardı. Batı, “komünizm tehlikesine karşı” Türkiye’yi ileri karakol olarak gördü. 

Bir dönem Alevi-Sünni kutuplaşması beklendi. Zemini oluşturulmaya çalışıldı. Kahramanmaraş’tan Çorum’a, Madımak’tan Gazi’ye büyük provokasyonlar oldu. 

Bir dönem Kürt-Türk kutuplaşması belirleyici oldu. Demokrasinin barometresi bu bakışa oturtulmak istendi. 

Bir dönem laik-antilaik kutuplaşması siyasetin göbeğine oturtuldu. Demokrasi barometresi bu açıya çekildi.

Her biri ayrı yazı konusu olabilecek bu kutuplaşmaların hiçbiri Türkiye’nin ortak paydalarını aşamadı. Bir arada yaşama bilinci, çağı yakalama hedefi, ne olursa olsun dünya ile barışık olma anlayışı galip geldi. 

1990’lı yıllarda bir Alman gazetesinin başyazısı şunu işliyordu:

“Türkiye’nin etrafındaki üç rejim de çöktü. Lenin’in Sovyetler Birliği, Tito’nun Yugoslavyası, Şah’ın İran’ı. Üç rejim de etnik ve dini sorunları aşamadı. Üçü de 70’li yaşlarda çöktü. Türkiye’de iki sorun da var. Ve Türkiye Cumhuriyeti 70’li yaşlarda...”

***

Bizim de köşe yazarlığımızın ilk yıllarına karşılık gelen o günlerde Türkiye’nin bu ikilemleri aşacak bilinçte olduğunu vurguladık, genel olarak şu zemini kullandık:

Sonuçta ne yapacaksak bizim insanımızla yapacağız. Dışarıdan insan getirecek, seçmen ithal edecek halimiz yok!

İşte şimdi bu noktaya geldik. 

Türkiye AKP’den önce de sığınmacı akınına uğradı. 1980’lerimiz İran Humeyni rejiminden kaçanlarla geçti. Sayıları milyonu aştı. İran, bu kişilerin kendi rejimi için tehdit olduğunu iddia etti, suikastlar oldu, üstüne Türkiye’ye de “devrim ihracına” girişti. Gerilim büyükelçileri geri göndermeye kadar vardı. 1990’lı yıllarımız Irak’tan yoğun göçlerle geçti. Bir gecede sınırımıza 500 bin kişinin dayandığı günler oldu. 

O dönemlerin iktidarları hiçbir zaman bundan siyaset üretmeye, sığınmacılar üzerinden parasal pazarlıklar yapmaya girişmediler.

Bu anlamda öncekilerden farklı bir sığınmacı sorunu ile karşı karşıyayız. 

Batı, AKP’nin yumuşak karnını keşfetti...

AKP bu konu üzerinden pazarlık yapmayı keşfetti. Son AB zirvesi sonuç bildirisinde Türkiye bir paragraftı, o da göçmen kabul teşekkürü! 

Şu anda Türkiye’nin doğu sınırları sonuna kadar açık, Batı sınırları da sıkı sıkıya kapalı. AB, son olarak Türkiye sınırını havadan da kontrol etme kararı aldı. Beş yıl önce Yunanistan sınırındaki duvarı görünce ürkmüştüm. İki metreye yakın kalınlık, üzerine tel örgüler sarmalı! 

Ankara’da dünkü haber şuydu:

Erdoğan, Taliban’la temas için Kâbil’e heyet gönderdi. Henüz görüşemedi. Heyet geri dönmek istedi. Saray, ille kalın, görüşün” dedi!

***

Şunu çok net biliyoruz ki iktidarın sığınmacılarla ilgili kamuoyu ile paylaşmadığı gündemi var!

Ankara Altındağ örneğinde olduğu gibi konu yeni çatışmalara açık!

İktidarlarını sürdürmek isteyenler böyle bir durum olursa önlemek yerine şunu tasarlıyorlar:

Gerilimi muhalefetin üstüne yıkarız, sığınmacı-muhalefet çatışması var, deriz. Başta CHP olmak üzere muhalefeti ırkçı ilan ederiz, biz kenara çekilir, seyrederiz!

Avrupa’da Türkiye’dekinden çok daha az boyuttaki göçmen sorunu, siyaseti etkiledi. Ülkesini sevmekle ırkçılık arasındaki çizgi karıştı. Sol partiler buna çare üretmekte zorlandı. Sol zeminin bir bölümü aşırı sağa kaydı.

Irkçılık bizim topraklarımızda yeşermez. Ancak iktidarın sinir uçlarına dokunan politikası ile nüfusumuzun yüzde 10’unu bulan sığınmacıların farklı kültürü ciddi sorunlar çıkaracak. 

Türkiye’de köle gibi kullanılan sığınmacılara düşman olmak yerine, bu ortamı yaratanları demokrasi zemininde iktidardan indirmek gerekiyor!

Zor değil...

Sadece sabır ve çaba istiyor! 

AKP’nin kafası Türkiye’ye, ülkemize sığınanlardan daha uzak!


MUSTAFA BALBAY İsimli Yazarın Diğer Yazıları