Kadro değişiyor ama sorun değişmiyor

Okunma Sayısı: 4228    |    Yazı Tarihi: 31.01.2022

İktidarın yönetim anlayışı yöneticilerin kendilerini yok sayıp tam biat etmelerine dayanıyor.

Aksine davranıp da yetki alanında önceden onay almadan bir karar veren veya bir açıklama yapan yönetici büyük risk alıyor. Eğer yetkinizi kullanarak aldığınız karar veya yaptığınız açıklama onay almazsa moda deyimle görevden affediliyorsunuz.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün de bu şekilde affedildiği anlaşılıyor. Gül’ün görevden ayrılmasında, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun MOBESE kayıtlarının servis edilmesini “FETÖ’vari yöntemler” olarak nitelemesi ve eleştirmesinin temel etken olduğu söyleniyor.

Buna göre, Adalet Bakanı olarak hukuka aykırı bir işlemi eleştirmesi iktidarın yönetim anlayışına uymadığı için görevden ayrılmak zorunda kaldı. Oysa hiç sesini çıkarmasaydı veya “bazen oluyor böyle şeyler” deseydi görevinde kalırdı. Hatta “İmamoğlu bıraksın MOBESE kayıtlarını, İstanbul kar altındayken kafa çekmeye gitmeseydi” mealinde bir açıklama yapsaydı yerini sağlamlaştırırdı.

İktidar tam biat etmediğini düşündüğü yöneticileri değiştiriyor. Ama bu durum sorunu değiştirmiyor. Bir çözüm de getirmiyor. Bakanlar veya diğer yöneticiler gidiyor ancak o alandaki sorun devam ediyor.

Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı’ndan gitmesi, yerine Bekir Bozdağ’ın gelmesi de adaletsizlik ve bağımlı yargı sorununu değiştirmeyecektir. Tıpkı Gül’ün göreve gelmesinin veya gitmesinin değiştirmediği gibi.

Abdülhamit Gül, zaman zaman insan haklarından, hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından söz eden, sık sık yargıda reform paketleri açıklayan bir bakandı.

Sayısı unutulan reform paketlerine karşın yargıda bir şey değişmedi. Özellikle siyasi nitelik taşıyan davalarda yargı iktidarın beklediği gibi karar vermeyi sürdürdü. Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayan alt derece mahkemelerinin yargıçları terfi ettirildi. İktidarın beklentisine uygun olarak gözaltı kararı veren, iddianame hazırlayan savcılar daha üst görevlere getirildi. Kamuoyuna, “artık gece yarısı, sabaha doğru insanların evlerinden yaka paça gözaltına alınması dönemi kapandı” taahhütleri verilmesine karşın, insanlar yine gece yarısı evlerinden götürüldü.

İktidarın, “o cezasız kalmaz” dediği sanıkların hepsi ceza aldı. “Şu kişi yeteri kadar cezaevinde kaldı, dosyasına yeniden bakılsın” denilen hükümlüler serbest bırakıldı.

“Bu can bu bedendeyken cezaevinden çıkamaz” denilen kişiler birkaç sonra çıkarıldı ve özel uçaklarla ülkelerine gönderildi.

Gazeteciler haksız yere cezaevine atıldı. Siyasiler tahliye edilmek üzereyken başka soruşturmalar, davalar açılarak cezaevinden çıkmaları engellendi.

Emekli amiraller Montrö’nün önemini vurgulayan bildiri açıkladılar diye cezaevine atıldılar. Yargıtay mensupları önlerine gelme olasılığı yüksek olan bu konuda iktidarı destekleyen açıklamalar yaptı.

İktidarın beklediği yönde karar vermeyen yargıçların görev yerleri değiştirildi. Başka yerlere sürgün edildiler.

Anayasa Mahkemesi, iktidarın beklemediği karar alması üzerine hedef haline geldi. Yüksek mahkemenin kapatılması gerektiği savunuldu.

Yargıya güven tarihinin en düşük düzeyine indi.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül bu sorunlardan hiçbirini çözemedi. Ciddi bir karşı duruş da sergilemedi.

Yargının bağımsızlık ve tarafsızlık sorunu devam ediyor.

Bu nedenle Gül’ün gidip Bozdağ’ın gelmesi sonucu değiştirmeyecektir.

Tıpkı 6 yılda 6 TÜİK Başkanı veya 3 Merkez Bankası Başkanı değiştirmenin sorunu değiştirmediği gibi.

Merkez Bankası başkanlarından kim iktidar istemediği halde ekonominin gerektirdiğini yaptıysa görevden “affedildi.” İktidarın Merkez Bankası Başkanı’ndan beklediği yetkisini kullanması, enflasyonla mücadele etmesi, ekonominin gereğini yapması değildi. Tek beklenti, iktidarın talimatlarını yerine getirmesiydi.

Bu TÜİK için de geçerliydi. TÜİK kendi başına enflasyon oranı açıklayamazdı. İktidarın istediği kadar enflasyon oranı açıklamak zorundaydı. Bu kuralı çok az zorlayan TÜİK başkanları bile görevde kalamadı.

Bu iktidarın yönetim anlayışı yöneticilerin görevlerini doğru veya yanlış yapmaları değil sadece tam biat etmeleri, kendilerini yok hükmünde saymalarıdır.


FİKRET BİLA İsimli Yazarın Diğer Yazıları