Domates, patates ile darbe yapmak!

Madem sorun bu kadar basit, market zincirlerinde et, süt, sebze, meyve satışını yasaklayın, bakın bakalım ne oluyor?

Okunma Sayısı: 4084    |    Yazı Tarihi: 12.04.2022

TBMM Tarım Komisyonu'nun AKP'li Başkanı Yunus Kılıç'a göre hükümeti gıda terörü ile devirmek isteyen bir organizasyon ile karşı karşıyayız.

Havuz gazetesine demeç vermiş, şunu söylüyor:

"Burada kesinlikle kasıt var. Mevzu para kazanmak değil, seçimde son yıla girilirken toplumun moralini bozup ona göre siyasi bir tercih yaptırmak istiyorlar. Adamın 15 bine yakın market zinciri var. Beş market zincirinin mesajlarla nasıl anlaştığını da gördük. Büyük bir güç. Gıdayı tüm ülkelerde raflara ulaştıran büyük şirketler var. Bu firmaların gücüne bakarsak dünyadaki on ülkenin gücünden fazla. Amaçları da hükümet düşürmek."

Aralarında birleşen market zincirleri, hükümeti neden devirmek istiyorlar?

Bu hükümet ile alıp veremedikleri nedir?

Bugüne kadar Erdoğan hükümeti ile bir sorun yaşamamışlar da niye tam da bugün hükümeti devirmeye karar vermişler?

Böyle bir güçleri vardı da niye daha önce hükümeti devirmeyi denemediler?

Bunları bilmiyoruz, Kılıç Bey açıklamaya gerek görmemiş.

Ama Tarım Bakanı'na filan da bakarsak aslında üretimde hiç sorun yok.

"Sorun yok" deyip, meseleye sadece "beş büyük market zincirinin aşırı kâr hırsı" diye bakınca da sorun çözülmüyor tabii.

Sorunun bugünkü boyutlarının yıkıcı olmasının bir temel nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini iktisat teorisyeni zannetmesi.

Bundan vazgeçip, ekonomi yönetimini ehil ellere verse, Türkiye belki bolluk içinde yüzmeyecekti ama enflasyon da bu kadar yükselmeyecekti.

Ancak bundan da ötede Türkiye'de tarım üretiminin önemli sorunları var.

Ve iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Erdoğan'ın önceliği bu sorunları çözmek olmadı.

Miras nedeniyle parçalanmış tarım alanlarında büyük ölçekli üretim yapılamıyor.

Ölçeğin küçük olması, maliyetleri arttırıyor.

Devletin bunu düzeltmek için herhangi bir planı, programı, projesi yok.

Üreticinin ihtiyaç duyduğu kredileri versin diye kurulan bankanın kaynakları, büyük inşaat projelerine, yandaş medya yaratma planına harcanıyor.

Çiftçinin kredi ihtiyacını büyük ölçüde tüccar karşılıyor tüccar da yatırımının karşılığını stokları yöneterek almak istiyor.

Tarımsal üretime verilen "destek", hiç üretmeden bütün gün kahvede pişpirik oynayan ile tarlasında çalışan arasında ayrım gözetmiyor.

Tarımsal girdi maliyetlerinin yükselmesinin önemli nedenlerinden birinin döviz fiyatlarının yükselmesi olduğu unutuluyor.

Gübreden tutun da ilaca ve mazota kadar birçok girdinin fiyatı döviz fiyatıyla birlikte yükseliyor.

Çiftçinin de insanca yaşayacak bir gelire sahip olması gerektiği ise hiç dikkate alınmıyor.

Sorun, "çiftçinin ürettiğini ucuza kapatıp, ucuza satacak iyi kalpli market olmamasına" indirgeniyor.

Ve bütün bunları bilip, önlem alması gereken TBMM Tarım Komisyonu Başkanı ile Tarım Bakanı, "on devlet büyüklüğünde beş büyük market zinciri" diye hayali bir düşman yaratmışlar, kendilerini avutuyorlar.

Madem sorun bu kadar basit, market zincirlerinde et, süt, sebze, meyve satışını yasaklayın, bakın bakalım ne oluyor?

* * *

Tunus'taki darbeyse, Diyarbakır'daki nedir?

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, "Tunus devletini ve kurumlarını korumak" gerekçesiyle parlamentoyu feshetti.

Said, 25 Temmuz 2021 tarihinde parlamentoyu askıya almıştı.

Böylece Arap Baharı'nın ilk ülkesi olan Tunus'ta da demokrasi bir başka bahara kalmış oluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da biliyorsunuz Arap ülkelerindeki Müslüman kardeşler iktidarları için özel bir hassasiyet gösteriyor.

Nitekim Tunus Dışişleri'nin tepkisini çeken bir açıklama da yaptı.

Gerçi bu açıklama, daha önce Mısır'daki Sisi darbesine karşı yaptığının yanında "tepki" bile sayılmayacak kadar düşük profilli ama Tunuslular yine de sinirlendiler.

Erdoğan bu açıklamasında şunu söylüyor:

"Demokrasi seçilmişler ile atanmışların birbirlerine saygısının tecessüm ettiği bir sistemdir. Tunus'taki gelişmeleri demokrasinin lekelenmesi olarak görüyoruz. Seçilmişlerin bulunduğu Meclis'in feshi, Tunus'un geleceği açısından düşündürücüdür ve Tunus halkının iradesine bir darbedir."

Böylece Erdoğan'ın ağzından da öğreniyoruz ki seçilmişlerin bulunduğu bir Meclis'in feshi, darbe imiş!

Son yerel seçimlerden bugüne kadar geçen zaman içinde halkın seçtiği 48 belediye başkanı görevden alındı ve yerlerine memurlar tayin edildi.

HDP'nin seçimi kazandığı 6 beldede ise kazanan adaya mazbatası bile verilmeden, seçimde ikinci olan AKP'li adaylar belediye başkanı ilan edildi.

Bizim hukukumuzda, belediye başkanları, bazı koşullarda görevden alınabiliyorlar.

Bir belediye başkanı görevden alınınca da belediye meclisi toplanıyor ve kendi üyeleri içinden yeni bir belediye başkanı seçiyor.

Nitekim Erdoğan, mahkûmiyet nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alındığında, yerine İBB Meclisi üyelerinden biri (Ali Müfit Gürtuna) Meclis tarafından seçilmişti.

Ancak Erdoğan rejimi, görevden aldığı belediye başkanlarının yerine yeni seçim yaptırmadı.

Seçilmişler gitti, atanmışlar geldi.

Ve gördüğünüz gibi şimdi de Tunus'a demokrasi dersi veriyor!

Seçilmişlerin bulunduğu meclisin feshi darbedir diyor.

Aynı darbeyi, kendi ülkesinde halkın seçtiği belediye başkanlarına karşı yapmakta bir sakınca görmemişti.



MEHMET Y. YILMAZ İsimli Yazarın Diğer Yazıları