Copernicus hasar haritaları: 1999 öncesi mi, sonrası mı?..

Yıkılan binaların ne zaman yapıldığının ya da kısır siyasi tartışmaların deprem yaralarını sarmaya zerre kadar katkısı yok. Bundan sonra atılması gereken adımlara zerre kadar katkısı yok. Sadece algı operasyonu

Okunma Sayısı: 2540    |    Yazı Tarihi: 16.02.2023

"Akbabalar, kanı bozuklar, haşaratlar, işbirlikçi sefiller, müfteri ve müflisler, simsarlar, izansızlar, aymazlar, asalaklar, alçaklar, sahtekarlar, mikroplar, menfaatperestler..."

Bu MHP lideri Devlet Bahçeli'nin önceki gün partisinin grup toplantısında "deprem konuşmasından" alıntılar.

Tekrarda yarar var, bu bir "deprem konuşması."

Türkiye yüzyılın felaketin yaşıyor, otuz binden fazla insan hayatını kaybediyor, Bahçeli "depremle ilgili" konuşmasına bu hakaretleri ekliyor.

Devamında edebiyat şaheseri söylemler eksik değil, hepsi depremle bağlantılı:

"Karnımızdan konuşmayız, karambolden sallamayız.

Biz her yerdeyiz, göz pınarlarından sicim gibi akan yaşlardayız, viraneye dönmüş gönüllerdeyiz, kimse var mı diye soran dillerdeyiz, beton bloklar arasında can arayan, yetim yavruların başını okşayan, ailesini kaybetmiş mazlumların yanında, Fatiha okuyan, tabutlara omuz veren, hem kahırlı, hem sevdalı, hem de kararlı yürekleriz."

Sonra yavaş yavaş konuya geliyor:

"Kırılan fay hatlarından çıkan şiddet enerjisinin vahim sonuçlarını en aza indirgemek durumdayız.

(...) Kentleşme politikamızı gözden geçirip, bina yapılarını, yerleşim stratejilerini doğal afetlerin risk ve tehditlerini dikkate alarak, yeniden değerlendirmeliyiz. Bunu hemen yapmalıyız."

Derken Tayyip Erdoğan'la buluşuyor:

"Biz bir kader planı çerçevesinde her şeyin Allah'tan geldiğine inanırız."

Benim bugüne kadar dinlediğim eşi benzeri olmayan, olağanüstü öğretici, bilgilendirici, herkesin ders alması gereken, "deprem" denilindiğinde, akla ilk gelecek bilimsel konuşmalardan biri!..

Koalisyon ortağı bir partinin genel başkanına ait bir konuşma bu. Ne ifade ediyor sizce, ne?..

Gerçekten hepimize yazık.

Erdoğan aynı

Tayyip Erdoğan ise, aynı gün konuşmasına önce makul ve karşıdakine el uzatan sözlerle başlıyor:

"Gün bir ve beraber olma zamanıdır."

Bu klasik söylemi yeri geldiğinde kullanıyor, önceki gün olduğu gibi.

Derken, bu sözün tam tersiyle Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef alıyor:

"Hep yalanlarla hareket ettin. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, senin mumun çoktan yandı ve yanmaya devam ediyor. Her türlü çirkefliği yapanları şimdi biz de not ediyoruz."

Bu hakaretten sonra, "gün beraber olma zamanıdır" demenin ne anlamı kalıyor?..

Türkiye yüzyılın felaketini yaşıyor, değil mi?..

Binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, değil mi?..

Binlerce insanımız yaralanmış, değil mi?..

On il ve onlara bağlı yerleşim yerleri enkaza dönüşmüş, değil mi?..

Milyarlarca dolar zararımız var, değil mi?..

Bu ağır yaraları nasıl saracağımızı düşünmek, planlamak zamanı, değil mi?..

Bu mudur böyle bir günde ülkeyi yönetenlerin konuşmaları?..

Bu mudur, "şimdi siyasetin zamanı değil" diyerek, en yıpratıcı dili kullanmanın zamanı?..

Yıkılan binalar

Erdoğan aynı konuşmasında bir başka veri aktarıyor:

"Son afette yıkılan tüm binaların yüzde 98'inin 1999 yılı öncesi inşa edilenler olması bize bina standardı ve  denetimi konusunda kat ettiğimiz ilerlemeyi göstermekle birlikte, işi daha sıkı tutmamız gerektiğini de hatırlatıyor."

Kendi dönemini temize çıkarmaya çalışma çabası ve yine eskiyle hesaplaşmaya yönelik sözler.

Erdoğan'ın konuşmasında bir başka ayrıntı var.

TÜİK araştırması

TÜİK 2022 Aralık ayında, üç ay önce bir veri paylaşıyor, 2021 yılına ait araştırmanın sonuçları.

"Bina ve Konut Nitelikleri Araştırması" Türkiye'de 81 ildeki yapılan binaların yaşına ilişkin bilgi veriyor.

Önce genel olarak:

"Türkiye'de 25 milyon 330 bin hane bulunuyor. Bu hanelerin yüzde 47.4.'ü 2001 ve sonrasında inşa edilen binalarda oturuyor."

Bu Türkiye geneli. Halkın yarısına yakın kısmı 2001 yılından sonra yapılan binalarda oturuyor.

Genelden özele, deprem felaketine uğrayan on ile gidince, yine TÜİK araştırmasına göre:

"O on ilde insanların oturdukları binaların yüzde 51'i 2001 sonrasında inşa ediliyor."

TÜİK'te aynı on ilde 2001 sonrasında yapılan binaların sayısına ilişkin bilgi de var.

"Şanlıurfa'da binaların yüzde 61'i, Diyarbakır'da yüzde 58.1'i, Kahramanmaraş'ta yüzde 58.1'i, Adıyaman'da yüzde 52.3'ü, Kilis'te yüzde 52.3'ü, Gaziantep'te yüzde 51.6'sı, Hatay'da yüzde 50'si, Malatya'da yüzde 48.4'ü, Osmaniye'de yüzde 46.5'i, Adana'da yüzde 38.2'si 2001 yılı sonrasında yapılıyor."

Nerede deprem olursa, akla ilk gelen İstanbul'da ise, hane halkının yüzde 46'sı 2001 sonrasında yapılan binalarda oturuyor.

Hangi binalar?

Erdoğan'ın sözü ile TÜİK araştırmasını karşılaştırınca...

Erdoğan "yıkılan bina" diyor.

TÜİK "oturulan binaların yaşını" veriyor.

AFAD'ın açıkladığına göre, 10 Şubat itibariyle 6.444 bina yıkılıyor.

Erdoğan 14 Şubat'ta "yıkılan binaların yüzde 98'i 1999'dan önce yapılmış" diyor.

Aklıma iki soru geliyor:

"- Yıkılan 6.444 binanın bir hafta gibi kısa bir süre içinde tek tek ne zaman yapılmış olduğu nasıl belirleniyor?..

- TÜİK' göre, depreme uğrayan on ilde binaların yarısı 2001 sonrasında yapılıyor. On ilde hepsi olmasa bile, binaların büyük çoğunluğu yıkılıyor. Bu durumda nasıl oluyor da, yıkılan binaların yüzde 98'i 2001 yılından önce yapılmış oluyor?.."

Karşılaştırmalı haritalar

Bu soruların ötesinde...

Uluslararası "Copernicus haritaları" var,  Google Earth ile birlikte bakıldığında, depremin gerçekleştiği 6 Şubat itibariyle bu haritalar on ildeki yıkımı ayrıntısıyla gösteriyor.

Kısaca, "hasar haritaları".

Copernicus Haritaları 2002 yılını, yani yıkımdan önceki durumu da gösteriyor, deprem sonrasını da gösteriyor. İki haritanın il il karşılaştırılmasında, yeni yapılan ve depremde yıkılan binaları görmek mümkün.

"Sonuç Erdoğan'ın sözleriyle çelişiyor. Evet 1999 öncesi yıkılan çok bina var ama, 2001'den sonra yapılan ve depremde yıkılan da, çok bina var."

Ortaya çıkan enkaz zaten bunun kanıtı.

Yıkılan binaların ne zaman yapıldığının ya da kısır siyasi tartışmaların deprem yaralarını sarmaya zerre kadar katkısı yok.

Bundan sonra atılması gereken adımlara zerre kadar katkısı yok.

Sadece algı operasyonu. Bu ortamda bile.


YALÇIN DOĞAN İsimli Yazarın Diğer Yazıları