‘Son çıkış’ mı?

Okunma Sayısı: 1904    |    Yazı Tarihi: 26.05.2023

Tarihin en sık kullanılan ve "tarihi dönemeçlerde" en çok başvurulan klişelerden biridir, "Köprüden önceki son çıkış" tabiri. Özellikle de, 28 Mayıs seçimi benzeri "ülke kaderinde önemli rol oynayacağı kesin kader oylamalarından önce" yapılır bu, "kritik önem" vurgusu.

Gerçekten de seçimin önemine baktığımızda, ülkemizin 21 yıllık karanlığı (tamamen olmasa da) önemli ölçüde yırtıp atması, tek adam rejimini reddetmesi, 100 yıldır yakalamaya çalıştığımız çağdaş uygarlık seviyesine biraz olsun yaklaşabilme anlamında "sağlıklı bir parlamenter demokrasi hüviyetinde" bir yönetim biçimine doğru yol alması için önemli bir fırsattır bu seçim. 

Recep Tayyip Erdoğan’ın pazar günü yenilgiye uğratılması, bu toprakların insanı tarafından gösterilecek tarihi önemde bir "kırmızı kart" niteliği taşıyacaktır. 

Bununla da kalmayıp, bağımsız bir yargı özlemi başta olmak üzere, ülkeyi yönetenlerin hem "Yürütmeyi temsil eden tek kişiden emir almayan bir yasama organına" sahip olması, hem bağımsız bir medyanın özgürce faaliyet göstermesi yolunda bir tercihe yönelmesi anlamına gelecektir. 

Özetle, kuvvetler ayrılığı ilkesini hayata geçirme istemi ile atılacak böylesi bir adımın, toplumsal boyutta "derin bir nefes" almayı beraberinde getireceği, bunun da hasret kaldığımız "bir nebze de olsa huzur ve rahatlığı" sağlayacağı açıktır. Bununla da kalmayıp, bir harabeye dönüşmüş, kurumuş-paslanmış ekonominin çarklarına da görece de olsa bir kaç damla harekete geçirici "yağ" dalmatması da olasıdır. Bugün gelinen noktada; hayat pahalılığı, enflasyon, hazinenin içine düştüğü sıkıntılar, döviz kuru, borç ödemeleri ve benzeri konularda bir "kabus senaryosu"nun ülkenin üzerine çöktüğünü kimse inkâr edemez ve yok sayamaz. 

İlk tur seçim, yani 14 Mayıs›ta yapılan TBMM üyelikleri ve Cumhurbaşkanı seçimi, her ne kadar "Erdoğan Rejimi"ni kaygılandıracak ölçüde bir gerilemeyi gösterse de, ikinci tur için tam anlamıyla "net" bir gösterge olmamıştır. O açıdan rejimin de, bu rejimin sonunu tayin etmek isteyen muhalefetin de Pazar günkü ikinci tura "tam ve kesin bir umutla bakabileceği" bir skor levhası yoktur ortada. 

Yukarıda özetlediğim manzara, tabii ki rejim karşıtı on milyonlarca insan açısından bu kadar "hayati bir dönemeç", bu kadar "kazanmaktan başka seçenek bırakmayan" bir nitelik taşımaktadır. Aksi, yani Erdoğan’ın 5 yıl daha devamından yana çıkabilecek bir "felaket tablosu", başlıkta zikredilen bir "son çıkışı kaçırmış olma" haletiruhiyesini beraberinde getirecektir. 

Oysa ki, genelde toplumlar "canlı organizmalar" gibi hareket etseler de, ülkeler ve milletlerin tarihindeki bu tür "dönüm noktaları", toplumların "ölümü" anlamına gelecek "nihai ve geri dönülmez" olaylar sayılmamalıdır. Başka bir deyişle, "son çıkışı kaçırırsak, bunun ölüm sayılacağı" bir sondan söz edemeyiz. 

Öyle olsa; Kasım 2002, Kasım 2015 seçimleri, Eylül 2010 ve Nisan 2017 referandumları, bu ülkenin "defalarca ve hunharca katledildiği peşpeşe cinayetler" olarak algılanmaladır. 

Tabii ki, böyle değildir.

Bu ülkenin 100 yıllık Cumhuriyet tarihindeki her anlamda kazanımlarının büyük ölçüde geriletildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin vahşice boğazlandığı, bütün ulusal varlıklarının utanmazca peşkeş çekildiği, her anlamda değerler erozyonunun zirvelere ulaştığı, en basit tanımıyla bile adaletin ayaklarına beton dökülüp denizin dibine atıldığı bir 21 yıl geçirdik. Bunların hepsi gerçektir. 

Ama bugün geldiğimiz noktada, 2015’ten beri peşpeşe seçim yenilgileri tatmaya başlayan, son referandumu utanmazca icra edilmiş bir "mühürsüz oy pusulaları hilesi" ile kazanmış sayılan, 2019’da İstanbul ve Ankara’da ağır bir tokat yiyen, gerileme aşamasında bir "çürümüş rejimle" karşı karşıyayız. 

İlk turdaki oy kayıpları, başlıktaki bu "son çıkış" duygusunu, aslında R.T. Erdoğan ve şürekasına tattırmıştır. Bunun tattırılmasında, dört bir yanda verilen toplumsal mücadelenin ne kadar önemli bir payı olduğunu hatırlamak ve birbirimize hatırlatmak gerekir. 

Toplumların silkiniş ve ayağa kalkışları, kimi zaman uzun soluklu mücadeleler ve "küçük küçük dönemsel muharebelerin kazanıldığı uzun süreli bir savaş süreci" gibidir. 28 Mayıs’taki Cumhurbaşkanı seçimi 2’nci turu da böyle bir kritik savaşın önemli ve tayin edici muharebesi olarak algılanmalıdır. Ama olası bir yenilgi, asla "ölüm veya kayıtsız şartsız esaret" olmayacaktır. 

Hiç kimse, bugüne kadar verilen ve çok büyük bedeller ödediğimiz mücadelenin önemini ve bunun bir ürünü olarak Pazar günü pekala görkemli bir zafere imza atabileceğimizi yadsımamalıdır. Toplumun hissiyatı ve sinerjisi, islamcı faşist güçlerin bu kez göz kamaştırıcı yenilgiye uğratılabilmesi için güçlü sinyaller vermektedir. Aksini düşünüp karamsarlık içine girmek, bu mücadeleye, ödenen bedellere, yitirdğimiz onca canın anısına ağır bir haksızlık sayılmalıdır. 

Pazar günü sandığa giderken, asla "son çıkış" duygusu ile değil, "faşizme karşı güçlü bir yumruk vurma" kararlılığı ile evimizden çıkmalıyız. 

Umutsuz durumlardan söz etmeye hakkımız olmadığını, "umut" denen şeyin, aslında bizatihi mücadelenin kendisi ile yaratıldığını unutmadan... 

Haydi sandığa!



ZAFER ARAPKİRLİ İsimli Yazarın Diğer Yazıları