Kıyı Kanunu: Kaç paran var?

Okunma Sayısı: 8720    |    Yazı Tarihi: 29.07.2019


“Kıyı Kanunu” dediğimiz şey artık gücü yetenin, istediği kıyıyı kendisi için kapatabilmesi, itiraz edeni de ıslata ıslata dövmesi demek!

Anayasa Mahkemesi, Ahlat’ta Van Gölü sahiline inşa edilmekte olan Cumhurbaşkanlığı Köşkü için kıyının doldurulmasına, kazı yapılmasına, kıyı şeridinin değiştirilmesine, duvar, çit, parmaklık gibi engeller oluşturulmasına izin veren yasa maddesini iptal etti.

İptal gerekçesi Köşk inşaatının Kıyı Yasası’ndaki sınırlamalardan muaf tutulmuş olması.

Kıyılar herkesin kullanımına açık olmak zorunda ve kanun da bu yönüyle Anayasa’ya aykırı.

Van Gölü kıyısı kurtuldu diye hemen sevinmeyin ama!

Evet, kanun iptal edildi ama yürürlüğü devam ediyor; mahkeme, CHP’nin başvurusundaki  “yürütmeyi durdurma” istemini kabul etmedi.

TBMM’deki AKP – MHP çoğunluğunun iptal edilen bu kanunu düzeltecek kanunu çıkarmak için çabalamayacağını tahmin etmemiz de zor değil.

Bu şu demek: Köşk inşaatı, planlandığı gibi yapılmaya devam edecek!

Anayasa’ya aykırılık filan kağıt üzerinde kalacak, idare bildiğini okuyacak.

Bu ilk kez olmuyor.

Bakın Salda Gölü’ndeki DSİ Barajı da, mahkeme kararını verene kadar bitirildi bile. İdari mahkeme karar verene kadar yürütmeyi durdurma kararını da vermiş olsaydı, Salda Gölü’nün eşsiz güzelliği içindeki o beton ucube yapılamayacaktı.

Zaten şu anda Kıyı Kanunu dediğimiz kanun var mı, yok mu, kimse bilmiyor, aldırmıyor da!

“Hâlâ yürürlükte” diye iddia edenlerin sahillerde boylarının ölçüsünü almalarında yarar var.

“Herkese açık kıyı” arıyorsanız karşı komşuya geçmekten başka çareniz yok.

Burada şezlong parası vermeseniz bile bir gazoza 20 – 25 lira ödemelisiniz ki “kıyı size de açık” olsun!

Bazı sitelerde, otellerde ise bunu aklınızdan bile geçirmeyin, bu sıcakta bir de sopa yemeyin!

Çünkü “Kıyı Kanunu” dediğimiz şey artık gücü yetenin, istediği kıyıyı kendisi için kapatabilmesi, itiraz edeni de ıslata ıslata dövmesi demek!

Hele hele Cumhurbaşkanı’nın yazlık saray yaptırdığı Okluk Koyu’nda denize girmenizden vazgeçtim, sandalınızla filan 1 mil bile yaklaşmayın.

Zaten koyun girişinde bir hücumbot bekliyor, tek mermide teknenizi denizin dibine yollarlar, haberiniz olsun.

“Kıyıdan yürür girerim” derseniz “aman ha”!

Cumhurbaşkanlığı korumaları trafikte korna çaldı diye adamın kafasını gözünü patlatıyorlar, bir de sahilde mayoyla sizi yakalarlarsa neler yaparlar, Allah bilir!

Cumhurbaşkanı’nın Ahlat’ta köşke niye ihtiyacı var?

Nasıl ki Evliya Çelebi, “şefaat” dileyeceğine yanlışlıkla “seyahat ya Resulullah” dedikten sonra mabadı bir daha yer görmediyse, sanırım Reis – i Cumhur doğduğu vakit yakınları da böyle bir dilekte bulundular: “Benim oğlum saraylarda büyüsün inşallah” diye!

Gerçi saraylarda büyümedi!

Biliyorsunuz varlıklı bir aileden gelmiyor, her dar gelirli Türk ailesi gibi mütevazi binalarda yaşamını sürdürdü.

Deyim yerindeyse gecekonduda bile oturmuşluğu var ki bu da ayıp değil, sadece “eski Türkiye’nin” vatandaşların sağlıklı konuta erişim sorununu çözememesinden kaynaklanan bir durum.

Ama şimdi saray olmazsa olmuyor, başka bir yerde yatamıyor!

Ankara’daki bin odalı saray, Okluk Koyu’nda yazlık saray, İstanbul’da çalışsın diye Vahdettin Köşkü, canı boğaz havası çekerse diye Huber Köşkü emrinde.

Şimdi bir de Ahlat Köşkü çıktı başımıza.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Van’ın Ahlat İlçesi’nde bir köşke neden ihtiyaç duyar?

Bildiğim kadarıyla bugüne kadar Ahlat’a gidip, tatil yapmadı. Malazgirt yıldönümünde, konuşma yapsın diye gitmişliği var ama hepsi o kadar.

Cumhurbaşkanı için böyle bir Köşk yapmak çok masraflı bir iştir. Mesela benim Ahlat’a bir yazlık ev yaptırmama benzemez.

Bazen inşaatı beğenmeyip, yapılmışı yıktırdığı bile oluyor, Okluk Sarayı’ndan biliyoruz.

Onu geçelim, ama böyle bir inşaat zaten ucuza çıkmaz.

Bu köşkü yıl boyunca ısıtıp, soğutmak gerekir.

Belli bir sayıda personel hep hazır olacak. O personele her gün yemek çıkacak, maaş ödenecek.

Güvenliğini sağlamak için ağır silahlı bir polis birliği de şart.

Koca Cumhurbaşkanı’nın köşkü, o yok diye karanlıkta kalacak değil, her gün aydınlatılması da lazım.

Benim bahçedeki gibi üç beş ot ile “peyzaj” da olmaz, o iklime uygun bitkilerin, ağaçların da dikilmesi, bakılması gerekir.

Bir inşaat parasıyla bitmez bu işler, bütçede yeni bir harcama kalemi demek bu.

Ramazanda fotoğraf makineleri ve kameralar eşliğinde gecekondulara gidip, yer sofrasında iftar açmayı bilen birisi kendisi.

Ahlat’a ayda yılda bir gittiği vakit, bir eve misafir olsa, bir gece yer yatağında yatsa boncukları mı dökülür?

Hadi diyelim ki bu güvenlik sorunu yaratır, tamam, civarda kamu kuruluşlarının misafirhaneleri var, onlardan birinde gecelese “cevher, sakıt olur mu kadr – ü kıymetten”!

İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanı’nın Ahlat’ta bir köşke niye ihtiyacı olduğunu, bu ihtiyacı karşılamak için ne kadar harcanacağını, yıllık sarf bütçesinin ne olabileceğini bana bir not ile iletirse, ben de sizlere iletirim.

Üniversite değil, yüksek lise

Vakıf üniversitelerinin (yani özel üniversitelerin) tanıtım ve reklam için ayırdıkları bütçe, kütüphaneleri için ayırdıkları bütçenin 6 katına ulaşmış.

Bunu arkadaşımız Damla Uğantaş’ın dün T24’te yayımlanan haberinden öğrendim.

YÖK’ün yayınladığı rapora göre 30 vakıf üniversitesinin öz kaynaklı AR-GE bütçesi de bulunmuyor.

8 üniversite, araştırma için hiç bütçe ayırmamış!

Şaşırdığımı söyleyemeyeceğim.

Devlet üniversitelerinde de durumun çok farklı olmadığını söyleyebiliriz. Sadece onların tanıtıma bütçe ayırmaları gerekmiyor, o kadar.

Çünkü YÖK düzeni sayesinde bizim üniversitelerimize üniversite demek, birkaçı dışında yakışık almaz.

Üniversite adı verilen kuruma ayıptır, en azından!

Bizimkilerin ezici çoğunluğu yüksek lisedir ve zaten çoğunda akademik personel, o sırada civardan geçmekte olan mühendis, mimar, avukatlardan karşılanır.

Bilim üretmek değil, ders anlatıp, diploma vermektir amaç.

Eğitim sistemimizin ilkokuldan başlayarak üniversite dahil her aşaması sorunlu.

Ama bu sorunlu yapıyı çözmek isteyen var mı? Hiç sanmıyorum.



MEHMET Y. YILMAZ İsimli Yazarın Diğer Yazıları