Resul Emrah Şahan: ‘Türkiye ittifakını’ mahkum edip ‘soyadımız Türkiye’ diyemezsiniz

Haber Tarihi: 18.06.2025

Şişli’nin tutuklu Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, hakkındaki ‘çete’ iddiasından İPA’nın yaptığı çalışmaların iktidarı nasıl rahatsız ettiğine; ‘kent uzlaşısı’ sürecinin suç sayılmasından ‘itirafçı’ adı altında alınan ifadelere kadar İBB ve belediyelere yönelik operasyona dair halktv.com.tr’nin sorularını yanıtladı:

Taş Yapı’ya ilişkin süreçte Emrullah Turanlı sizi ve Ekrem İmamoğlu’nu “çete” olmakla itham etti fakat resmi belgelere bakınca sürecin yasal olarak işlediği görülüyor. Hakkınızdaki iddialara ne diyorsunuz?

Çok net söylüyorum, Şişli’nin ortasına 72 katlı rezidansı dikemeyecekler. Yaptırmayacağız. Şişlili rahat olsun, müsterih olsun. Orada bir şey yapılacaksa bu kentin faydasına, şehircilik ilkelerine uygun bir proje olacak. Bunu bir temenni olarak değil, bir şehir plancısı ve başkan olarak kendimden çok emin söylüyorum.

Devletin kasasına girecek olan cezaya rüşvet diyen müptezelliği de gülerek, üzülerek izliyorum.

Bize “çete” diyen kim? Bir gecede, bir imzayla rezerv alanda, rantı emsallerine göre onlarca kat artırarak imar izni alabiliyor. Buna dur diyen biz, çete oluyoruz.

“Çete” dedikleri kimdir? Bu kenti, bu şehri, kul hakkını koruyandır. 2019’dan bu yana Ekrem Başkan’ın yaptığı budur. Bizim yaşadığı şehri korumaya çalışan şehir plancıları olarak yaptığımız budur. %70’le seçilmiş Şişli’nin plancı belediye başkanı olarak benim mesleki, siyasi, kamusal görevim var. İnanın tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyerek zenginleşmiş bir avuç zavallıya güler geçeriz, asla geçit vermeyiz.

Teknik olarak malum proje neresinden tutsanız elinizde kalacak haldedir. Kamu arazisine izinsiz inşaat yaptığı için 500 milyon liralık ecrimisil cezası kesinleşmiş. Biz ruhsata aykırılığı tespit edip ceza kesince Bakanlık apar topar tadilat ruhsatı vermiş. UTK (ulaşım izni, kamyonların alana girebilmesi için) iptalinden sonra kural tanımaz, ceza tanımaz bir şekilde mühür kırılmış.

İzinsiz bir şekilde devam eden inşaatın kamyonları, peçete satarak geçimini sağlayan yaşlı bir kadının ölümüne sebep olmuş. Bu inşaat, her tarafı kuralsızlık, iş bilmezlik, arsızlık olan, şehrin kalbine saplanmış bir hançerdir. Şişli’nin ortasına 1 milyon m2 inşaat yapma hevesidir. Şişli’nin Merkez Mahallesi’ndeki tüm evlerin m2’sini toplayın ondan fazla, düşünebiliyor musunuz? Akıl, mantık yoksunu bir iş özetle.

Ancak şunu gönül rahatlığıyla söylüyorum, projenin tüm plansız ve hukuka uygun olmayan süreçlerini, göreve geldiğimden itibaren kestiğim cezalarla, merkezi hükümete yazdığım yazılarla, kurumlar arası yazışmalarla tarihe ve resmi süreçlere kaydetmiş durumdayız.

ŞİŞLİ’DE 4 PROJEDE YARATILAN RANT 5 MİLYAR DOLAR

Şişli’de yüksek yapılaşma ve rant odaklı projelerin uzun yıllara dayanan izleri var. Taş Yapı bu zincirin neresinde duruyor?

Şişli bu konuda iyi bir İstanbul özetidir. Bakın İstanbul’da 2019 öncesinde, bakanlık ve bir önceki İBB yönetimi tarafından yapılan imar artışları ve imtiyazlı planların rantı 85 milyar dolar. Sadece Şişli’de deprem toplanma alanı, pazar alanı, spor alanı olarak bilinen 4 alanda yapılan imar değişikliği ile 2019 öncesi sağlanan rant 5 milyar dolar. 5 milyar dolar ile bugün yapı stoğunun %93’ü deprem öncesi olan Şişli’nin tüm yapılarını yenileyebilirsiniz. Oysaki bu rant bir elin parmağını geçmeyecek kişilere aktarıldı.

İşte konu tam da bu. Bu rant Şişli’nin yoksul mahallesine gitmedi. Kuştepe’ye gitmedi. Nereye gitti? İktidarın müteahhitlere rant, siyasete kaynak üretme sistemine gitti.

Milyar dolarlık bir projenin birkaç yüz metre aşağısındaki Kuştepe’de, ben belediye başkanı olduktan sonra ilkokullarda başlattığımız bir öğün bizden projesi sayesinde okullaşma oranı arttı. “En azından çocuk okulda aç kalmıyor” diye anneler çocuklarını daha önce göndermedikleri okula göndermeye başladılar.

Bir yanda bu kadar yoksulluk varken, diğer tarafta, Kuştepe’ye yürüyerek 20 dakikada uzaklıktaki başka bir yabancı liseden geçen sene mezun olan tüm çocuklarımızdan sadece bir tanesi bu ülkede kaldı, onun dışında tüm mezunları yurtdışına gitti. Bizler bugün hayallerini ülke dışında arayanlarla, hayal bile kuramayanların orta noktada buluşabildiği, ortak fayda üretebildiği bir düzeni kuracağız.

Görev sürenizin kesintiye uğramasından önce başlattığınız kentsel dönüşüm odaklı projeler vardı. Merkezi iktidarın modeli ile sizin modeli arasındaki fark nedir?

Aslında temel fark şu: Biz deprem, dönüşüm, dirençli kent kavramını yaşam ve insan odaklı ele alırız. Fakat mevcut siyasi iktidar konuyu çok uzun yıllardır betonun metrekaresine göre ele alıyor. Aksini yapma ihtimali maalesef yok. Çünkü iktidar, siyasal varlığının gücünü ve finansını buradan yarattı. Bizim temel yaklaşımımız, dönüşümde topyekun hayatı güçlendirmek, çocuğu, kadını, genci, yaşlıyı, kentteki kırılgan toplulukları, vatandaşı güçlendirmektir. Yurttaşımızı kent yaşamının büyük baskısına karşı ezdirmemek, eşitsizliğin getirdiği risklere karşı korumak, kollamak ve bunu bir kamu aklıyla yapmaktır.

Gençlik politikalarını yaptıkları binalarla, sağlık politikalarını yaptıkları beton hastanelerle, bu ülkenin ulaşım politikasını şerit sayısıyla anlatan bir siyasal iletişim balonuna karşı yeniyi, kamuculuğu savunmak zorundayız. Kamusal hizmet, vatandaşla devlet arasındaki ilişkinin kurumsallaşmış halidir. Bu ilişki ne kadar güçlüyse, o devlet de o millet de o kadar güçlü olur. Bu kadar net.

Kentler rant yaratır. Kamunun bunu nasıl yönlendirdiği, hangi planlama aklıyla topluma nasıl aktardığı önemlidir. Şişli bu anlamda çarpıcı bir özettir aslında, 7 metrelik bir yolun bir tarafında milyon dolarlık rezidans diğer tarafında tuvaleti dışarıda gecekondular görürsünüz. İşte bu tam olarak kul hakkıdır. Bizim peşinde olduğumuz, rantın yurttaşın tamamının refahına kullanılması ve yan yana mahallelerde yaşayanların pay alması.

Siz İstanbul Planlama Ajansı’nda (İPA) kurucu başkanlık yaptınız. Orada ürettiğiniz politikalarla Kanal İstanbul sürecine bilimsel katkınız oldu, aynı zamanda yaşam maliyeti hesaplarıyla güncel ekonomik krize dair somut araştırmalar yayınladınız. Bugün yaşadığınız yargı süreciyle çalışmalarınız arasında bir ilişki kuruyor musunuz?

Aslında İPA ile İstanbul’da, tam da dönüşüm sürecinde, şimdiye dek anlattığım siyasi yaklaşımın nüvesi atıldı. Bu ülke “plan değil pilav lazım” aklından sonra çok bedel ödedi. Bilimi, ortak aklı ve gerçekleri karar alma süreçlerine dahil etmeyen siyaset bugün bu ülkenin çarpık kentleşmesinden, coğrafi eşitsizliklerine, yoksulluğundan, kaynakların etkin kullanılmamasına derin sorunlar zincirinin sebebi oldu. Ne için? Sadece seçim kazanmak, iktidar olmak için. İktidar olmak için iktidar olunur mu? Mevcut iktidar, aldığı görevin özünde siyasal etik kamusal fayda ve toplumsal gelişim olması gerektiğini unuttu. Omurgasını kaybetmiş bir siyaset İPA vb. gibi yaklaşımlardan tabii ki çok rahatsız olur.

Ekrem Başkan’ın güçlü siyasi kararlılığı İPA için ve İPA’nın geliştirdiği kent kültürü için çok kritikti. Açıkçası o olmasaydı biz bunları yapamazdık. Sıradan ve basit başkan güzellemesi yapan bir yol arkadaşı olarak görmeyin ama İmamoğlu’nu farklı kılan temel faktör bu. Aslında bizi yol arkadaşı yapan da bu.

Ben İPA sürecinde sadece küçük bir detayım inanın. Gürkan Akgün, Tayfun Kahraman, Mahir Polat, Ramazan Gülten, bugün İPA’nın tüm kurucu kadrosu ve şimdiki başkanı Buğra Gökçe tutuklu. Bu hiç tesadüf değil. Dışarıda olsaydık İstanbul’un 100 bin plan çalışmalarına katkı koyacaktık. Ama artık İPA var ve doğdu, büyüdü, bu deneyim yok edilemeyecektir.

“Kent Uzlaşısı” sizinle birlikte kriminalize edilmeye çalışıldı. Bugünden baktığınızda, şimdi yeniden bir süreç işlerken bu model neden hedef alındı? Yargı paketindeki sıkışmanın ve gecikmenin siz ve Ahmet Özer’le ilişkisi olduğu konuşuluyor kulislerde.

Önce şunun altını çizeyim: Türkiye’nin her yerinde tüm toplumsal kesimler çatışma ve çözümsüzlükten yorgun düştü. Kutuplaşmadan yorgun düştü. Herkes çözüm arıyor. Vatandaş nasırlaşmış dertlerine çare arıyor, bunun ne kadar büyük bir imkân olduğunu görüyorum. Ancak siyasi iktidar bu imkânın farkında mı, emin değilim.

Türkiye, barış süreci - terörsüz Türkiye süreci, ismine ne dersek diyelim çok önemli ve değerli bir sürecin içindedir. Bu kadar önemli bir kırılma noktasında “siyaset”in zayıflığı ile karşı karşıyayız maalesef. Türkiye’de siyasetin alanı genişlemezse, bu milletin umutlarına yazık olur.

“Soyadımız Türkiye” dediğiniz bir süreçte samimi olmanız için süreci toplumsallaştırmanız ve milletin rızasını almanız lazım. Türkiye’nin birinci partisi CHP’nin, 15,5 milyon imza ile cumhurbaşkanı adayı olmuş İmamoğlu’nu, elinizdeki bürokrasi ve yargıyı seferber edip çalışma arkadaşlarıyla içeri atacaksınız. Benim Kürt başkan yardımcım var diye, benim meclisimde Kürt kimliğiyle siyaset yapmış meclis üyesi var diye, başkan yardımcımla birlikte içeriye alınacağım ve %70 oyla seçildiğim Şişli’ye kayyum gelecek.

Özetle ‘Türkiye İttifakı’nı mahkum edip, dönüp topluma “Soyadımız Türkiye” diyeceksiniz. Buna kim inanır?

Siyasal iktidar, ittifak ortağının başlattığı süreci toplumsallaştırma konusunda sıkışmıştır.

Yaptığınızla söylediğiniz bu kadar çelişirse, yıllardır kayyumlarla, tutuklamalarla mücadele eden Kürt siyasetini ve Kürtleri ikna edemezsiniz. Bizzat siyasal iktidarın kutuplaştırdığı toplumu sakinleştiremezsiniz. İstanbul’da Türk, Kürt, Alevi, Sünni vatandaşın iradesini yok sayarak; sadece CHP’li değil, AK Partili, MHP’li, DEM Partili seçmenin iradesini yok sayarak bu toplumu iyi niyetinize ikna edemezsiniz.

Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de, Demirtaş’ın 9 yıla yakındır Edirne’de tutsak olduğu bir iklimde siz kimin rızasını nasıl alacaksınız?

O nedenle bu tarihi fırsatı güçlü bir demokratikleşmeye ve siyaset üretme imkanına dönüştürmek zorundayız. İçeride, dışarıda, iktidarda, muhalefette fark etmeksizin üzerimize düşen tarihi sorumluluk budur.

Yani açıkçası iktidarın, bana dönemin DEM Parti genel başkan yardımcısı ile, araştırmacılarla, sosyologlarla görüştüm diye terörist diyen bir tutumdan hızla çıkması lazım. Hızla gerçekliğe dönmek zorundayız. Demokratikleşme süreci ve bu süreci toplumsallaştırma sadece terörsüz Türkiye başlıklı bir siyasal iletişim çalışmasıyla değil; kurumlarıyla, siyasetiyle, yapısal yeniden bir inşayı dert edinmekle olur. Bu toplum bunu hak ediyor. Ve inanın yapacak.

‘İFTİRA AT, ÇIK’ YOLUNA TENEZZÜL EDENLER OLACAKTIR

Ekrem İmamoğlu ile yerel yöneticilik bağlamında bir yol arkadaşlığınız var. Bir kadro hareketinden söz ediyorsunuz. Bu kadroyu nasıl tarif ediyorsunuz? Bugün “itirafçılar” gündemde… Kadro hareketinde eksik olan neydi?

İftiracılar çıkar, çünkü çok sert bir yol yürüyoruz. Sonu aydınlık ve net olan, dikenli, fırtınalı, boranlı bir yol bu. İnsanları bu psikolojik savaşta zayıf yanlarıyla, aileleriyle, yıllarca emek koyup çalışarak kazandıklarıyla tehdit ederseniz ve “iftira at, çık” kapısını gösterirseniz, buna tenezzül edenler çıkacaktır tabi.

Ama kumpaslar bizim gerçeğimizi değiştiremez: Bu kadro hareketi aslında seçimi nasıl kazandıysak tam da onun gibi. Bir ‘Türkiye İttifakı’ gibi. Kimse bu çalışma ekibinde birinin yakını, birinin hemşehrisi olduğu için değil işinde iyi, kendinden emin, ortak akla önem veren, ben değil biz diyen olduğu için yer aldı.

Bakın ben Beylikdüzü Belediyesi’nde sözleşmeli olarak işe başlamış sıradan bir personeldim. Projelerde, sunumlarda, planlama toplantılarında kenti konuştuğumuzda, yarışmalarla ilçenin projelerini çalıştırdığımızda başkanla tanıştım ve yolculuk buraya kadar geldi. Bana ne mezhebimi, ne nereli olduğumu, ne de siyasi düşüncemi sordu. İşle, ürettiğimiz, konuştuğumuz, ortaya koyduğumuz yaklaşımla tanıdı beni. Türkiye’de siyasetin, kurumların çok uzun süredir unuttuğu bir yaklaşım bu, inanın. O nedenle bu kadro genişler, büyür. Çünkü Cumhuriyet’in fırsat eşitliğini burada hepimizde görürsünüz. Sürmene’den gelmiş Gürkan Akgün, Erzincan’dan gelmiş Mahir Polat, asker oğlu, Anadolu çocuğu yetişmiş çok iyi bir bürokrat Buğra Gökçe, bugün sevklerle yormaya çalıştıkları Mehmet [Çalık] abim, Giresun’dan çıkmış Murat Ongun…

Bu kadro 19 Mart sonrası sokaklarda, gençlerde, milletin vicdanında ne kadar kalabalık olduğunu gösterdi. Bu saatten sonra kadro dediğiniz milletin kendisidir. Biz azalarak değil artarak bu yolu milletle bitirir ve aydınlık güzel yarınlara çıkarız. İçim çok rahat inanın.

İktidara yakın medyada yoğun biçimde “itirafçı” beyanlarıyla haber yapılıyor. Siz bu haberlere baktığınızda ne görüyorsunuz?

İletişim Başkanlığı kurulduğundan bu yana mevcut siyasal iktidar siyaset yerine siyasal iletişimi koydu. O gün bugündür de güç kaybediyor. Güç kaybettikçe de algı, olgu, gerçeklik, yalan hepsini birbirine katıp karıştırarak iktidarda kalmaya çalışıyor. Tam bir kısır döngü. 19 Mart siyasi darbesinin gerekçesine toplumu ikna edemedikçe algıyı yönetme çabalarında el yükseltiyorlar. Önceden bunu iletişim operasyonlarıyla, montaj videolarla yapıyordu. Şimdi ne yazık ki bunun yerini adalet sistemi, bürokrasi aldı. Ama toplumu ikna edemiyor ve bunu gördükçe elinde kalan tek enstrümanla biraz daha deniyor.

Görülmesi gereken gerçek şu, siyasal iletişim döneminin, algı yaratma döneminin sonuna geldik. Gerçek siyaset kazanacak artık. Ülkenin bu kadar derin sorunlarının olduğu, vatandaşın gündelik hayatta en sert biçimde mücadele ettiği bir dönemde siz zalimce oyunlarınızla kimseyi ikna edemezsiniz.

Gerçeklere dönmemiz lazım, gerçeklere. Millet inanmıyor, ikna olmuyor ve olmayacak da bu iftiralara. Ondan kendimizi millete emanet ettik.

Özgür Özel’in sizi “geleceğin bakanı” olarak tarif etti. Bugünden bakınca, Türkiye siyasetinde bir reform ve değişim öngörülüyor. Bu inşada kendinize nasıl bir yer tarif ediyorsunuz?

İçeride bulunduğumuz süreç çok net aslında. Karşısında yenileceğini gördüğü rakibi İmamoğlu’nu ve iktidar yolunda kararlılıkla yürüyen CHP’yi engelleme işidir. Ancak bunu yaparken elinde ne parti teşkilatı kalmış ne davası ne de milletin rızası... Ortada siyaset yok. Bir kişinin koltuğunu korumak için “siyaset mühendisliği” yapmaya çalıştıkça başarısız olacaklar.

Artık bu mesele yalnızca bir iktidar değiştirme meselesi değildir. Bu toplumu ve geleceği hakikate dayalı olarak nasıl kuracağımızı konuşmalıyız. Tamamen toplumun gerçeklerine dayanan yeni bir hikâye kurmalıyız. Karşımızda kurumlarıyla felç olmuş, çözüm üretemeyen bir sistem var. Her alanda kuvvetli bir kalkınma planı hamlesine ihtiyacımız var. Önce siyasal kültürün değişimi, sonra kurumların yeniden kuvvetli reformlarla biçimlendirilmesi, kamucu akla dönüş ve yeniden inşa adımlarımız olacak.

Sayın Genel Başkan’ın benimle ve yol arkadaşlarımızla ilgili bir gelecek tarif etmesi bana onur verir. Ama tüm samimiyetimle söylüyorum, önümüzdeki dönem siyaseti kariyer ve çıkar odağında yapanlar, siyasetin sert koşullarına uyum sağlayamaz, zaaflarına yenik düşer.

Bir plancı olarak tabi ki planlama aklının, kentleşmenin olduğu alanlarda tüm enerjimle bu ülkenin faydasına çalışmak en büyük hayalim. Ancak konu ben değil, konu biz. “Siyaset, ben ne olacağım işidir” diyen ekol bitti. Şimdi yeniden siyasetin millet, bu ülke ne olacak sorusuna dönüştüğü bir eşikteyiz.








Bu Bölümdeki Diğer Haberler

İç cephe nasıl güçlendirilecek?
Haber Tarihi: 18.06.2025
“Dostum Trump” ve İsrail meselesi
Haber Tarihi: 18.06.2025
BOP; İsrail-İran ve Türkiye…
Haber Tarihi: 18.06.2025
En kötüsü…
Haber Tarihi: 18.06.2025
Cumhurbaşkanı mı sultan mı?
Haber Tarihi: 18.06.2025
Namuslu ve parasız siyaset!
Haber Tarihi: 12.06.2025
İtirafçıların sicili
Haber Tarihi: 10.06.2025
MİLLET İRADESİNE SAHİP ÇIKIYOR
Haber Tarihi: 05.06.2025
Sus! Öde ve katlan
Haber Tarihi: 16.05.2025
Barış değil öç alma
Haber Tarihi: 14.05.2025
Organize kumpasın azmettiricisi kim
Haber Tarihi: 10.05.2025
Cuntanın Somutlaşmış Hali
Haber Tarihi: 10.05.2025
Multi siyasi teröristlerimiz
Haber Tarihi: 10.05.2025
AKP’nin kumdan kaleleri düşerken
Haber Tarihi: 06.05.2025
Özel'e saldırı geçiştirilmemeli
Haber Tarihi: 05.05.2025
Soyumuz kuruyor…
Haber Tarihi: 05.05.2025
Delilsiz suçlamayla 30 yıl hapis!
Haber Tarihi: 01.05.2025
Yapamadınız, yine yapamayacaksınız!
Haber Tarihi: 26.04.2025
Mevzu bıyık!
Haber Tarihi: 26.04.2025
Çiğneye çiğneye anayasa mı kaldı?
Haber Tarihi: 26.04.2025
Anayasa’ya aykırı 2611dianame
Haber Tarihi: 26.04.2025
Vicdan mahkemesi duruşma notları
Haber Tarihi: 26.04.2025
Dipten gelen dalga!
Haber Tarihi: 26.04.2025
Kumpas heybesindeki büyük turp!
Haber Tarihi: 13.04.2025
Sözümüz hiç bitmeyecek!
Haber Tarihi: 13.04.2025
Yapacağız, edeceğiz… E peki?
Haber Tarihi: 13.04.2025
Vali olmayan yasa ile yasak getirmiş
Haber Tarihi: 13.04.2025
Faşizmin Hedefinde Barolar ve Avukatlar
Haber Tarihi: 13.04.2025
Anayasa’ya aykırı 2589dianame
Haber Tarihi: 13.04.2025
Alın terimiz holdinglere akarken
Haber Tarihi: 13.04.2025
Baharlar tekin değil!
Haber Tarihi: 13.04.2025
Muhalefet uyandırmalı
Haber Tarihi: 11.04.2025
Ucuz üyelik yahnisi
Haber Tarihi: 06.04.2025