Türkiye’nin siyasi tarihinde pek çok lidere ve aydına saldırı düzenlendi. Bu saldırıların bazıları ölümle sonuçlandı. Bazılarının ise amacı mesaj vermek olduğundan yumruk ya da tokatla sınırlı kaldı. Bireysel teröristlerimizin ortak özellikleri ise neredeyse aynı. Hepsi saldırdığı siyasi kişinin bir sözüne ya da bir eylemine tepki olarak eylemi gerçekleştirdiğini söylüyor.
İkinci özellikleri asıl failleri gizlemek ya da onların kaçması için zaman kazanmaya yönelik çelişkili ifadeler vermek. En önemli ortak özellikleri ise multi siyasi bir kimlik sergilemek. Yani ne sağcıyım ne solcu; ne laikim ne dinci; ama aynı anda hepsi. Ortaya karışık bir siyasi kimlik. Asli siyasi kimliğini gizlemek ve karşı cepheyi hedef göstermek için de bazı söylemleri ve belgeleri göze sokmak.
Başbakanlığı döneminde Süleyman Demirel hem de başbakanlık konutunun koridorlarında saldırıya uğramıştı. Demirel’e yumruk atarak burnunu kıran saldırgan Vural Önsel’in cebinde CHP Çankaya İlçe Örgütü’nün seminerine giriş kartı çıkmıştı. Anadolu Ajansı olayın hemen ardından jet hızıyla saldırganın polis ifadesinde kendisini TRT Genel Müdürü İsmail Cem, Uğur Alacakaptan, Uğur Mumcu ve Prof. Dr. Muammer Aksoy’un azmettirdiğini söylediğine dair haber geçmişti. Ancak 1980 Nisan’ında Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan bir davanın hazırlık iddianamesinde yer verilen belgelere göre Önsel polis ajanıydı.
Abdi İpekçi’yi katleden Mehmet Ali Ağca da ülkücü bir terörist olmasına karşın yakalandığında bunu saklamış, basın toplantısında siyasi kimliğine ilişkin sorulara “Ne sağcıyım ne solcuyum. Ben bağımsız bir teröristim” demişti. Ama o bağımsız terörist, ülkücülerin buluşma yeri olan Küllük adlı kahvede yakalanmıştı iyi mi? Ağca, İpekçi’yi neden öldürdüğü sorusuna ise şöyle cevap vermişti:
“Ortalık karışmıştı. Öğrenci ve işçi katliamları aşırı boyuta ulaşmıştı. Bunun son bulması için düzenin önemli adamlarından birini vurmayı düşündüm. Amerikan, Sovyet ve İsrail başkonsolosları ile Halit Narin ve İbrahim Bodur’u öldürecektim. Benim de kafam işliyor. Karar verdim ve İpekçi’yi öldürdüm.”
Sürekli olarak kendisine kimsenin görev vermediğini yineliyordu. Ağca tam üç kez ifade değiştirdi. Ağca, azmettiricileri gizlemek ve onlara zaman kazandırmak istiyordu. Kazandırdı da... Sonrasında ise ülkücülerin kaldığı Maltepe Cezaevi’nden kuş olup uçtu. Çünkü Ağca’nın daha yapacağı çok iş vardı.
Özal’a suikast düzenleyen Kartal Demirağ da ilk ifadesinde Özal’a özel bir husumeti olmadığını ve psikolojik sorunları olduğunu ve sansasyonel bir eylem yaparak ölmeyi planladığını anlatmıştı. Ama aynı Kartal Demirağ, korumaların ateşinden korunmak için yerlerde yuvarlanıp taklalar atmıştı. Kontrgerilla bağlantısı olduğu, ülkücü komando kamplarında eğitim gördüğü ve kendisini Sabri Yirmibeşlioğlu’nun azmettirdiği sonradan ortaya çıkacaktı. Nitekim Özal, suikast olayının hemen ardından Yirmibeşoğlu’nu görevden aldı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırı da aniden gelişmiş ve sıradan bir saldırı olayı değil. Saldırganın yıllar önce yaptığı sokak röportajlarında derin devlete, Hırant Dink cinayetinin azmettiricisi Yasin Hayal’e ilişkin söylediklerinden sıradan bir kişi olmadığı belli. Planlı bir saldırı olduğu da görüntülerden anlaşılıyor. Saldırgan hakkında ortaya atılan “Atatürkçü” ya da “Özel’in halkı sokağa çağırmasından tahrik oldum” sözleri lafıgüzaf. Yine multi siyasi bir profille karşı karşıyayız. Bunlar zahiri görüntüler. Siyasilere yönelik bireysel saldırıların ardında hep bir gizemli el ya da eller vardır. Önemli olan bunun ortaya çıkmasını sağlayacak bir iradenin ortaya konması.