İktidar blokunda herkes birbirini rehin almış

Okunma Sayısı: 5726    |    Yazı Tarihi: 02.06.2021

İktidar mensupları yakın zamana kadar tabiri caizse burnundan kıl aldırmıyordu. Erdoğan dışında kimsenin iktidar bloku içinde bir diğerine gözdağı veremeyeceği, bir diğerinin ayağını kaydıramayacağı varsayılıyor, sırtını Saray’a yaslayanın asla kaybetmeyeceği düşünülüyordu. Bu iktidar sarhoşluğu, yolsuzluklardan mafyayla iş tutmaya kadar her türlü kirli ilişkiyi tek adam rejiminin arkasına saklama çabasına yol açtı. Ama iktidarın kendini en güçlü hissettiği yer aslında onun yumuşak karnıydı. Karar alma mekanizmaları tek elde toplanırken hemen altında müthiş bir hizipleşme ve rant kavgası yaşanıyordu. O kavganın iktidarın dokunulmazlık zırhını içeriden çürüttüğü şimdilerde çok daha net bir biçimde gözlemlenebiliyor. İktidar ortakları eskiden hasımlarını rehin alarak yol yürürken bugün birbirlerini rehin alıyor. Şantajın büyüğü “içeriye” yöneliyor, kokusu ise dışarı sızıyor.

Damat, Soylu, Akar, Ağar ve daha niceleri kendini iktidar blokunun en güçlü unsuru olarak gördüler. Çünkü birer şahıs olmanın ötesinde her biri, -bile, isteye- devlet içinde müstakil bir kanadın temsilcisi haline getirildiler. Kamu kaynaklarının kimlere peşkeş çekileceği, hangi sivil ve silahlı kesimlerin besleneceği, kimlerin üzerinin çizileceği bu kanatlar arasındaki pazarlıkla tespit edildiğinden o cenahta “bize bir şey olmaz” havası hâkimdi. Rüzgârın dönebileceğini hiç hesaba katmadılar.


“90’lardan bu yana ayakta, ne kadar kudretliymiş” denen Ağar, Peker videoları sonrasında sendeleyenlerin başını çekti. “Biz olmasak buralara mafya çökerdi” dediği marina yöneticiliğini terk etmek zorunda kaldı. Aynı günlerde faili meçhullerden yeniden yargılanmasının yolunun açıldığı öğrenildi. Üstelik Soylu’nun temsil ettiği kanat tarafından da tahmin edildiği kadar sevilmediği ortaya çıktı. Ağar’ın geri çekilmesi taktiksel mi bilinmez ama Ağar-Eken-Alan gibi isimlerin 15 Temmuz sonrasında ulaştığı etkinliğin önü kesilmiş gibi görünüyor. Ve bu Saray’ın menfaatine çok da aykırı değil.


AKP Genel Başkanı, “görevden affını isteyen” damadına arka çıkmak için epey beklemişti. Hatta bu bekleyişin, damada bağlı kadrolarda endişe yarattığı da biliniyordu. Sonrasında bizzat kayınpederi tarafından “gönlü alınan” damat kabineye geri dönmedi ama kadrolarını büyük oranda korudu. Erdoğan, Albayrak’a olduğu gibi Soylu’ya sahip çıkmak için de bir süre bekledi. Kazanın kaynamasını, birilerinin canhıraş biçimde kendini kazandan dışarı atmasını izledi. Bu uzun bekleyişin ne anlama geldiğini ve faturanın sonunda kimse kesileceğini herkes az çok tahmin ediyor.


Nitekim Soylu’nun zan altında bıraktığı Emniyet Gen. Müd. Yrd. M. Çalışkan’ın ona adeta meydan okuması, bürokrasi tarihinde eşi benzeri çok görülmüş bir şey değil. İktidar içindeki kavga bürokrasinin tüm kademelerini sarmış, bürokratların bir kısmını görece otonom hale getirmiş ve ellerindeki kozları masaya sürmelerini kolaylaştırmış durumda.


Kaos derinleştikçe hatalar da çoğalıyor. Mevzi savaşlarında devlet mekanizmaları ve araçları “acemice” kullanılıyor. Örneğin Eski Emniyet Müdürü, şimdi AKP Erzurum Milletvekili Altınok’un da imzasını taşıyan belge, AA’nın Peker’e koruma kararında “FETÖ izi” adlı haberinde yer aldı. Altınok bu habere sert tepki verirken AA haberi bir süre sonra geri çekmek zorunda kaldı. Bu ve benzeri atışmaları kişiler arası bir münakaşa olarak görmekten ziyade Saray kliklerinin mücadelesini açığa çıkaran hadiseler olarak değerlendirmek daha isabetli.


Suç ortaklarının şantajları açığa çıktıkça, rehin alınanlar ortaya döküldükçe bürokrasiden sızıntının artacağını bekleyebiliriz. Kendini korumak isteyen bürokratlar siyasilere, medyaya daha çok belge ve bilgi servis edecek. Özellikle 2015 sonrasına dair yeni şeyler öğrenmemiz şaşırtıcı olmaz.


Erdoğan ve Bahçeli’nin iktidar blokundaki bu dağınıklığı milliyetçi ve İslamcı propagandayla örtmesi artık kolay değil. Üstelik muhalefete yönelik tehditlerin ters tepme ihtimalini de bir kenara not etmeliyiz. “Her daim mağdur” gözükme üzerinden siyasi destek devşiren iktidar, en hayati kozunu muhalefete kendi eliyle vermiş oluyor.


Muhalefet ise iktidar içindeki kavganın onu kendiliğinden tüketeceğinden çok emin. İktidarın anketlere yansıyan oy kaybı da muhalefetin erken seçim talep etme iştahını artırıyor. Sandık ufukta göründüğünde pürüzsüz bir normalleşme için geri sayımın başlayacağını düşünüyorlar. Ancak iktidar içindeki bu kavga beklenenin aksine seçime giden yolu çok daha dolambaçlı ve mayınlı hale getirebilir. Bu nedenle provokasyona son derece açık, belirsizlik düzeyi yüksek bir döneme girme ihtimalini azımsamamak gerek.


GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN İsimli Yazarın Diğer Yazıları