Meydanların sesi: Kazanımlar ve riskler

Okunma Sayısı: 3141    |    Yazı Tarihi: 09.12.2021

Başta AKP Genel Başkanı olmak üzere iktidar mensupları uzun yıllar boyunca hınca hınç miting meydanlarında konuşmaya alışmışlardı. AKP’nin seçmen desteği yüksek iken peşi sıra düzenlenen mitingler muhalefete gözdağı vermek için birer arenaya dönüştürülüyordu. Bir yandan parti teşkilâtı çalışıyor diğer yandan yandaş kuruluşlar seferber oluyordu. Zaman içinde organizasyon işlerinin ağırlığı partiden resmî kurumlara kaydı. Birer Saray memuru haline gelen kimi mülki amirler, miting meydanlarının dolu görünmesini koltuklarını korumanın bir koşulu olarak algıladı. Erdoğan da AKP’li isimler de bu konfor ile kitlelere seslenmenin keyfini sürdü.

2019 yerel seçimleri öncesinde, devletin tüm kaynakları seferber edilmesine rağmen iktidar meydan üstünlüğünü yitirmeye başlamıştı. İstanbul’dan Antalya’ya, Ankara’dan Aydın’a birçok büyükşehrin meydanlarında değişimin kapıda olduğu izlenimi doğmuştu. Nitekim sandık (İstanbul’da hem de 2 kez) meydanları doğruladı. Geride bıraktığımız 2,5 yılda CB başta olmak üzere iktidar mensupları yüzlerce meydan buluşması gerçekleştirdiler ama muhalif rüzgârı tersine çevirecek bir ivme yakalayamadılar. Üstelik rejim krizi derinleştikçe tabanı motive etme kapasiteleri de iyiden iyiye azaldı.

AKP’li Mahir Ünal’ın geçenlerde hastane açılışı için gittiği Elbistan’da az sayıda katılımcıya “Zaten kimse gelmemiş ki, bir siz gelmişsiniz… Elbistanlılar herhalde bu hastanenin açılışına pek memnun olmadılar” diye sitem etmesi iktidarın ruh halini göstermesi açısından manidar. Gübreye yüzde 500 zam geldiğini haykıran vatandaşın sesi ise ülkede krizin altında ezilen milyonlarca insanın çığlığı gibiydi. Ünal geleceğinden endişe eden öfkeli yurttaşa “çözeceğiz” dedi ama muhtemelen kendisi de söylediğine inanmadı.

MEYDANIN MESAJI

Mersin’de ise bir başka iklim vardı. CHP’nin iktidarı erken seçime zorlamak için miting kararı alması neticesinde binlerce yurttaş coşkuyla meydana koştu. CHP’nin bu ilk seçim mitingi önemliydi, çünkü bundan sonra izlenecek stratejiye dair bir test işlevi görecekti. CHP, ya “sandığı bekle” pozisyonuna geri çekilecek ya da kitle gücünü kullanarak vites yükseltecekti. Mersin’de meydan, Kılıçdaroğlu’na “Tam sürat yola devam” mesajını verdi.

Mitingden bir gün önce resmî enflasyon rakamlarındaki garabetin hesabını sormak için TÜİK önüne giden Kılıçdaroğlu kuruma alınmamıştı ama bu hareketiyle seçmene verdiği “Hakkınızı, hukukunuzu koruyacağım” taahhüdünü eyleme döktü. Önce Soylu’nun sonra Erdoğan’ın öfkesini çeken bu hamle, aslında TCMB ziyareti ve bürokratlara uyarı gibi muhalefetin psikolojik üstünlüğünü perçinleyen ve devlet içine seslenen adımlardan yalnızca biriydi. Kılıçdaroğlu hem TÜİK önünde hem de Mersin’de bundan sonra da benzer adımları atmaya devam edeceğinin sinyalini verdi. Zira bunun geniş halk kesimlerinde bir karşılığı olduğunu görüyor, deneyimliyor.

CHP yönetimi, en büyük bileşeni olduğu ittifakı sağa doğru genişletme stratejisinden vazgeçmese de Kılıçdaroğlu sosyal demokrat olduğunu daha fazla vurgulama ihtiyacı hissediyor. Mersin mitinginde de aynı vurguyu tekrarladı. Bunun iki somut nedeni var. Birincisi, halk iktidar tarafından öyle bir hızla yoksullaştırılıyor ki bu koşullar CHP’ye “sosyal demokrat” politika izlemesi gerektiğini hatırlatıyor. İkincisi, Millet İttifakı genişledikçe ittifakın merkez sağ tonu belirginleşiyor ve CHP bir politik koordinat sorunu yaşıyor. Bu şartlar altında CHP ya ANAP’laşacak ya da gerçek bir sosyal demokrat parti olmaya karar verip emekçi kitlelerle bağ kuracak. Tarih CHP’yi ikincisine zorluyor ama bu çok kolay olmayacak.

SOL PARTİ MİTİNGLERİ

SOL Parti’nin Trabzon, İzmir ve İstanbul mitingleri bir mızrak ucu işlevi gördü ve sol siyasetin çeşitli özneleri halkın öfkesinin görünür kılınmasında önemli rol oynadı. CHP kendi düzen yanlısı politik “dengesi” içinde mitinglere yöneldiyse bunu küçümsememek gerekir. Toplumun politikleştirilmesinde ve iktidar üzerindeki baskının artırılmasında bu mitinglerin önemli bir rol oynaması muhtemel. Muhalefetin diğer unsurları da meydanları, halk buluşmalarını seçim talebi etrafında örgütleyebilir, halk gücünü iktidarı ayakta tutan sütunları demokratik bir biçimde sarsmak için harekete geçirebilir.

Yalnız akılda tutulması gereken önemli bir nokta var. Muhalefetin meydanlardan güç devşirmesi ve özgüven kazanması, siyasi öznelerde “bu iş bitti” rehavetine neden olmamalı. Çünkü o “rehavet” her defasında hayal kırıklığı getirdi. Hayal kırıklığının panzehri, her alanda daha fazla örgütlenmek ve kritik anlarda müdahil olabilmek. Sol’un her türlü tartışmadan bağımsız bu acil görev üzerine etkin bir düşünme ve tartışma pratiği yapması gerekiyor.


GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN İsimli Yazarın Diğer Yazıları