Savaş, sağcılık ve ikiyüzlülük

Okunma Sayısı: 2533    |    Yazı Tarihi: 28.02.2022


21. yüzyıl dünyası, ilk kez bu denli büyük bir savaş tehdidiyle karşı karşıya. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, önceki bölgesel çatışmalardan ve vekalet savaşlarından çok daha riskli bir tablo çıkardı ortaya. Son otuz yılın yapay dengesi bozuldu, alevler yaşlı kıtanın üzerinde oturduğu barut fıçısına yaklaştı.

Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana kıta Avrupası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki çatışmalarda ABD ile Rusya’nın satranç oyununu uzaktan izliyordu.

Emperyalist paylaşım kavgasının içindeydi, silah satıyor, büyük kârlar elde ediyordu; ancak göçmen krizini tetiklemesi dışında, Irak’ta, Suriye’de ya da Libya’daki ateşin Avrupa için herhangi bir yakıcılığı yoktu. Avrupalı liderler emperyalist müdahalelerle yıkılan şehirleri, hayatını yitiren sivilleri gerçek manada hiç dert etmediler. Ne de olsa savaş kendilerinden kilometrelerce uzaktaydı.

Rusya-Ukrayna Savaşı böyle değil. Çünkü bu savaş, Avrupa’nın eski Soğuk Savaş korkularının üzerinden yükseliyor, krizden krize koşan neoliberal dünyanın karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor. Doğu Avrupa bir kez daha geniş bir cepheye dönüşmenin arifesinde. Rus yayılmacılığına şimdilik ancak dolaylı yoldan cevap vermeye çalışan ABD ve Batı Avrupa, Doğu Avrupa’ya silah ve mühimmat yığmaya devam ediyor. Macaristan’dan Letonya’ya birçok ülke çılgınca bir hevesle bu silahları kabul ediyor, emperyalizmin ihraç ettiği militarist politikaları kendileri için bir güvence olarak görüyor. Her iki dünya savaşının da fitilinin bu bölgede yakıldığı düşünülünce karşımıza çıkan tablo çok daha ürkütücü bir hal alıyor.

Savaşın ve siyasetin baronları, barut kokusuyla sarhoş oluyor. Rus milliyetçileri, “imparatorluk” düşleri kuruyor, Biden “NATO aidiyeti güçlendi” diye seviniyor, Trump Rus yayılmacılığının Demokratların zaafı olarak görülmesi için yerinde zıplayıp yeniden başkanlık koltuğunu arzuluyor, savaş endüstrisinin devleri silahlar patladıkça ellerini ovuşturuyor… Birlikte besledikleri vahşet, halkların yaşamına kastediyor, milyonlarca barış yanlısını dehşete düşürüyor.

Türkiye açısından en büyük risk, 21. yüzyılın en kritik eşiklerinden birine öngörülemez bir rejim ve savruk bir dış politika ile giriyor olması. Bugüne kadar iktidar blokunun uluslararası krizlere yaklaşımı pragmatik ve fırsatçı hamlelerin ötesine geçmedi, şimdi de daha akılcı ve tutarlı bir pozisyon izleneceğine dair ortada bir emare yok.

ABD/NATO – Rusya arasında kopmak üzere olan ipler artık iktidar için elverişli bir manevra alanı yaratmıyor. Çok övünülen “güçlü liderlik” miti, bırakın savaşı durdurmayı, arabuluculuğa bile yetmiyor. Uzun süredir işlevsizleştirilen Dışişleri ise barışın imkânını arayan ve dünya ile paylaşan bir odak olamıyor. Üstelik ABD, Rusya-Ukrayna krizinde Türkiye’deki iktidarın sıkışmışlığını kendi lehine kullanmak istiyor. Ruslar ise son dönemde elde ettikleri kozları abanın altından sopa göstermek için masaya sürüyor. Karşı karşıya gelen her iki tarafa da bağımlı olan iktidar, yalnızca bu savaşın kendisine olan maliyetini azaltma telaşında.

Türkiye’de kurumsal muhalefet, içinde bulunduğumuz ateş çemberini dağıtmak için NATO’culuğa da Rus işgaline de karşı bir pozisyon alabilir ama bunun yerine beylik argümanlara sığınmayı tercih ediyor. Savaşın orta yerinde Türkiye’deki liberaller, muhafazakârlar, milliyetçiler iktidarın ne yaptığını/yapacağını konuşmayı bırakmış, “NATO’ya da Rus işgaline de hayır” diyen sosyalistlere “not vermekle” uğraşıyor. Irak işgal edilirken alkışlayanlar, Suriye’de demokrasi adına cihatçı çeteleri destekleyenler, Türkiye’nin nüfuz alanı genişliyor diyerek sınır ötesi askeri operasyonlara evet diyenler ya da S-400’leri alkışlayanlar “vicdan”dan ve “barış”tan bahsediyor. Ama hiç inandırıcı olmuyor.

Tek adam rejiminden kurtulmak ve demokrasiyi inşa etmek ile anti-emperyalist, barışçıl bir politik çizgiyi savunmak arasında çok yakın bir ilişki var. Trumpçılık, Bidencılık, Putincilik, NATO’culuk arasındaki mesafe nasıl kısaysa Saray rejimi ile bunların ekonomi politiği arasındaki fark da o kadar az. Bunlardan herhangi birine sırtını yaslayarak diğeri ile mücadele etmek imkânsız.


GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN İsimli Yazarın Diğer Yazıları