Gıda kuyruklarının gör dediği

Okunma Sayısı: 2790    |    Yazı Tarihi: 08.03.2022


Giderayak ülkede 20 yıllık talandan geriye ne kaldıysa onu da yok etmek için her şeyi yapıyorlar. Otlaklar, meralar, zeytinlikler, SİT alanları… Her gün bir oldubittiyle sermaye gruplarına peşkeş çekiliyor. Zeytinliklerin maden arama çalışmalarına açılması yalnızca zeytin ağaçlarına yönelik bir saldırı değil aynı zamanda yerel halkın doğa ile kurduğu ilişkiye, kültüre, cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana zeytincilikte istikrarlı bir biçimde uygulanmaya çalışılan tarım politikalarına da saldırı. Gözü dönmüş bu yağmacılığın sonu tıpkı buğday, arpa, mısır, ayçiçeği örneklerinde olduğu gibi mutlak bir dışa bağımlılık. Ülkeyi gıda krizinin ortasında ithal tarım mallarına muhtaç hale getirmek, halkı açlığa terk etmek anlamına geliyor.

***

Nitekim Rusya – Ukrayna arasındaki savaş, dışa bağımlılığın nasıl korkunç insani sonuçlar yarattığını bir kez daha gözler önüne sermiş durumda. Zamanında tahıl ambarı olmakla iftihar eden Türkiye, buğday ve ayçiçek yağı tedarikinde birbirleriyle savaşan iki ülkeye de bağımlı. Savaştan önce zaten ucuz ekmek kuyruklarına mahkûm edilmiş olan halk şimdilerde ekmeğin fiyatlarındaki yeni zamları dehşetle izliyor. Eski kuşakların dudak büktüğü ayçiçek yağı da “lüks” sınıfına girdi, öyle ki yurttaşlar birbirlerini ezerek, daha da pahalılaşmadan yağ satın almaya çalışıyor. Ortaya çıkan görüntüler, alelade bir krizden ziyade sanki savaş halindeki bir ülkeyi anımsatıyor. Bu izdihamların ve kaosun kaynağında ise iktidara olan güvensizlik yer alıyor. Söz konusu “güven”, zabıta baskınlarıyla ya da “tanzim satışı noktaları”nı andıran dekorlarla geri gelecek cinsten değil.

Milyonlarca insan için bırakın başını sokacak bir ev ya da ayağını yerden kesecek bir araba almayı çocuğuna yeterli besin temin etmek dahi hayal haline geldi. Türkiye, Eurostat verilerine göre etli yemek, tavuk, balık yemeye gücü yetmeyenler sıralamasında Avrupa’nın zirvesinde. Gıda enflasyonunda dünya dördüncüsü olan Türkiye’de “Mideye yama vurulmaz” diye büyütülen orta gelir grupları dahi ya ucuz ve sağlıksız gıdaya yöneliyor ya da taneyle, gramla alışveriş yapıyor. Çocukların yetersiz beslenmesinin neden olduğu sorunlar çığ gibi büyüyor; memleketin geleceği avuçlarımızdan kayıp gidiyor.

***

İnsanların yiyecek kuyruğunda birbirini itip kaktığı bir ülkede “yol, köprü yaptık” propagandasının hiçbir anlamı kalmamış demektir. Benzine gelen zamdan başı dönen yurttaşın cebinden bir de geçmediği yolun, köprünün parasını alan; kaşıkla verdiğini kepçeyle geri isteyen, krize karşı hiçbir etkisi olmayan vergi indirimleri dışında bir hamle yapamayan iktidarın toplum nezdindeki karşılığı “Bundan daha kötüsü ne olabilir”e dönüşüyor. İktidarın siyasi faturasının kabarıyor, ama o faturanın ödetilme tarihi yine iktidarın insafına bırakılıyor.

Bugün saatli bir bombanın üzerinde oturuyoruz. Tanık olduğumuz yoksunluk ve yoksulluk hali yeni toplumsal krizler üretmeye aday. Sosyal çürüme öfkeyi en zayıf gördüğüne yöneltme, sadece kendi refahına odaklanma gibi örnekler üzerinden kendini belli ediyor. Muhalif kurumsal siyasetin “kul hakkı” retoriğiyle kurmak istediği baraj, toplumsal kriz dalgasının önünü kesecek durumda değil. Muhalefetin “beşli çete” ile hesaplaşma vaadinin ötesine geçecek bir söyleme, bireysel kurtuluş çabalarını kolektif bir seferberliğe sevk edecek bir ekonomi politiğe ihtiyacı var. Bu çizgi, uzun yıllar boyunca AKP’ye akıl hocalığı yapmış, şimdi de muhalefetin etrafında dolaşmayı alışkanlık haline getirmiş malum şahısların tavsiyeleriyle oluşturulamaz.

***

Ekolojik kriz, gıda krizi, geçinme sorunu, geleceksizlik korkusu… Bunların hiçbir birbirinden bağımsız sorunlar değil ve hepsinin arka planında neoliberal kapitalizmin iştahı var. Diğer tarafta da bağımsızlıkçı, kamucu, bölüşümde adaleti savunan; ekolojik dönüşümü hedefleyen bir siyaset olmalı. Türkiye’nin “yarınlarını” kurmayı vaat eden siyasal öznelerin öncelikle market ve benzinlik kuyruklarına “hayatta kalma parkuru” gibi bakan insanlara güven ve umut vermesi gerekiyor. Bunun yolu da yüzünü toplumsal muhalefete çevirmekten geçiyor.


GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN İsimli Yazarın Diğer Yazıları