Kılıçdaroğlu’nun deprem isyanı, Erdoğan’ın defter tehdidi

Okunma Sayısı: 2571    |    Yazı Tarihi: 09.02.2023

Kılıçdaroğlu’nun deprem isyanı ve Erdoğan’ın “defter tutma” tehdidine geleceğim.

Ama önce bir gazetecilik başarısından söz etmek istiyorum. Çoğu yerde yakınlarının enkaz altından çıkarılmasını bekleyen, yardım alamayan vatandaşların, öfkelerini gerçek durumu anlatmaktan çekinen, hatta bazıları terbiyesizlik yapan TV ekiplerine nasıl yansıttığına şahit olduk. HaberTürk’ten Mehmet Akif Ersoy ise bin kelimeye değer bir habercilikle manzarayı gösterdi. Kübra Par’ın programına bağlanan Ersoy, kamera ışıkları dahil TV ekibinin bütün ışıklarını kapattırdı. Ortalık zifiri karanlığa büründü. Enkaz altından can kurtarmaya çalışan ekipler ve gönüllü vatandaşlar sıfırın altındaki soğukta, işte o karanlıkta çalışıyorlardı.

Evet, felaket büyük. Evet, AFAD’ın şimdiye kadarki başarıları biliniyor. Evet, hükümetin düşman bildikleri dahil dünyanın her yerinden yardım yağıyor. Ama asıl sorun inanılmaz bir dağınıklık ve koordinasyon eksikliği.

Ölü ve yaralı sayısı hızla artmaya başladı. Vatandaşın yanı sıra siyasi partiler de ilk iki günkü sessizliklerini bozup tepkilerini göstermeye başladı.

Burada başı “Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum” diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu çekti.

Kılıçdaroğlu’nun isyanı

Kılıçdaroğlu’nun deprem bölgesindeki gözlemleri ardından yayınladığı video şok etkisi yaptı. Kahramanmaraş ikiz-depreminin ilk iki günü sessiz kalan ve bütün yardımların AFAD koordinasyonunda yapılması çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu’nun mesajı sert ve açıktı:

• “Halkımızın halini yerinde gördüm. Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik rant siyasetinin sonucudur. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım. Ben halkımın kavgasını vereceğim. Sonuna kadar.”

Bu doğrusu beklenmeyen bir çıkıştı. İktidar tarafından trol saldırısı gecikmedi ama muhalefet tarafından ilk destek HDP’li Selahattin Demirtaş’tan geldi. Kılıçdaroğlu’nun çıkışı Türkiye’de öteden beri yaygın olan “Şimdi eleştiri sırası değil” kalıplarına uymuyordu. Diğer yandan yaşananlar katlanılacak gibi değil.

Ses çıkarmadıkça da her şeyin yolunda ve hakkaniyetli ilerlediği kanısı sanki kimsenin bir şeyden haberi yokmuş gibi tekrarlanıp duruyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın depremin en kritik saatleri geçtikten sonra Olağanüstü Hal ilan etmesi bile yaşanan dağınıklık ve beceriksizliğin itirafı gibiydi oysa.

“Kral çıplak” demek Kılıçdaroğlu’na düştü.

Erdoğan’dan “defter” gözdağı

Kılıçdaroğlu’nun “siyaset yapmasını” ayıplayanlar Cumhurbaşkanının OHAL konuşmasında dahi istenmeyen haber ve çıkışlar yapanlara yönelik sözlerini de tehdit olarak algılar mı acaba?

Erdoğan’ın sözleri şöyleydi:

• “Devlet ve millet el ele vermiş, bu tarihî felaketin üstesinden gelmeye çalışırken, yalan haberler ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri yakından takip ediyoruz. Gün, onlarla tartışma günü değildir. Günü geldiğinde, şu anda tutuğumuz defteri de açacağız.”

O defteri kim tutuyor acaba? Savcılar tutuyorsa neden bekliyorlar? İçişleri Bakanlığı mı tutuyor yoksa, İletişim Başkanlığı mı?

Yalan haber yapan alçakları, fırsatçıları, kışkırtıcıları savunmak işimiz değil; bunu yapanların cezalandırılmasını ben de yürekten isterim. Ancak uygulamanın böyle olmadığı yirmi küsur yıllık AK Parti iktidarında tecrübeyle sabit değil mi? Erdoğan’ın verdiği gözdağının özellikle OHAL koşullarında haberleri hükümetin işine gelmeyecek şekilde veren ve yorumlayanlara muhtemel yayın yasakları ve cezalara dönüşeceğini tahmin etmek zor mu?

İlk siyaset yapan iktidar olmadı mı?

Bu bakışla, zamanında bataklık arazide yapmayın uyarılarına rağmen Hatay havalimanının bugün kullanılamaz hale gelmesini yazmamız da suç sayılabilir, neredeyse tamamı AK Parti döneminde yapılmış kamu binalarının, konutların karton maketler gibi çökmesini yazmak da. Şimdi Hatay Havalimanını kim tamir ediyor, biliyor musunuz? Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi.

Kaldı ki devlet ve milletin el ele vermesine engel olan bir dağınıklıktan ve yer yer kasıttan söz ediyoruz. Siyaset maalesef devlet eliyle de yapılıyor şu deprem acısı içinde. Örneğin, Bodrum Belediyesinin gönderdiği yardımın üzerine Muğla Valiliği pankartı asmak siyaset olmuyor mu? Ya da CHP’li Çankaya Belediyesinin açtığı ve yine AFAD’a ilettiği yardım toplama merkezini AFAD merkezi diye duyurmak? Ankara, İstanbul, İzmir belediyelerinin sorumlu yurttaşlardan toplandıkları yardımı, iş makinalarını, seyyar fırın ve mutfakları deprem bölgesine akıtırken engellemek, el koymak, tam o sırada belediyelerine müfettişler göndermek ne oluyor peki?

Ayrıca herkesin birlik ve beraberlikten söz ettiği saatlerde, “Cumhur İttifakı olarak, AK Parti ve MHP olarak yanınızdayız” açıklamasını ilk yapan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik değil miydi?

Afet müdahalesinin başına ilahiyatçı

AFAD AK Parti’nin kendi döneminde kurduğu sonra kendi partizanlık marifetiyle çökertmeye başladığı kurumların örneklerindendir.

Kılıçdaroğlu’nun isyanına da bu açıdan bakıyorum

Dünyada örnek gösterilen bir kurumken ehliyete önem vermeyen bir partizanlıkla bugün canla başla can kurtarmaya çalışan personelini hiç hak etmeyen bir dağınıklığa sürüklenmiş durumdadır. Şimdi AFAD’ın Afet Müdahale Genel Müdürü İsmail Palakoğlu’nun konuyla hiç alakası olmamış, “Gönüller Sultanı Esseyid Osman Hulusi Efendi” kitabının yazarı bir ilahiyatçı olduğunu yazsam, o da mı Erdoğan’ın tuttuğu deftere girecek? Diyanet İşlerinden AFAD’a geçiş yaptığına göre Kuran’ın “emaneti ehline verip adaletle yönetmek” hükmünü en çok kendisinin bilmesi lazım. Bu tiplerin beceriksizliklerini, bu afet zamanlarında halk canıyla ödüyor. Asıl defter budur.

Tel tel dökülüyor her şey. Yazmayacak mıyız? İsteyen defterini istediği gibi tutabilir. Ben Tevfik Fikret’in “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” ilkesine bağlı kalmayı tercih ediyorum.


MURAT YETKİN İsimli Yazarın Diğer Yazıları