Kılıçdaroğlu’nun geniş cephe siyaseti; ideoloji ve politika

Okunma Sayısı: 2778    |    Yazı Tarihi: 27.03.2023


Bu yazının başlığı “Kılıçdaroğlu daha ne yapsın?” da olabilirdi. Ama bu soruya verilecek ideolojik ve politik yanıtlarla yazı iki ayrı yöne doğru esneyebilir, bu da CHP lideri ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’la kıran kırana bir iktidar mücadelesine getiren cephe siyasetini açıklamakta yetersiz kalabilirdi. O nedenle yazının başlığı “Kılıçdaroğlu’nun geniş cephe siyaseti; ideoloji ve politika” oldu.

Örneğin, artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Türkiye’nin (ve doğal olarak kendi siyasi iktidarının) kader seçimi olarak tanımladığı 14 Mayıs seçimine ideolojik açıdan bakanlar Kılıçdaroğlu’nun neden PKK’yı terör örgütü olarak saymayan HDP ile işbirliğine gitmemesi gerektiğini, Atatürk’ün kurduğu partinin lideri olarak kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasını destekleyen Saadet Partisiyle ittifak kurmaması, ya da ülkücü lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun oğluna, ülkücü Sinan Ateş’in eşine “yol arkadaşım” dememesi gerektiğini söyleyeceklerdir; söylemektedirler de.

İdeoloji ve politika

İdeolojiyi siyasetin önüne koyan bu eleştirilerin CHP seçmeninin yanı sıra genel olarak sol seçmen bakımından haklılık payı da vardır. Öte yandan CHP’nin, açık söylemek gerekirse 1970’lerin başında Bülent Ecevit’ten bu yana hem geniş kitlelerle bağ kurmaktan hem de iktidarın yanına yaklaşmaktan alıkoyanın da büyük oranda bu bakış olduğunda da doğruluk payı vardır.

İdeoloji olmadan, ilke ve hedefler bütününe, diğer deyişle programa sahip olmadan politika yapılamaz. Sadece ideolojiyle politika yapılabilir mi? Yapılabilir ama çoğulcu demokrasilerde başarılı olamaz. Kitle partileri de ideolojiye sahiptir elbette, ama bir yandan seçim kazanmak gibi bir politik hedefi vardır ve onun için de etki alanını, kapsama alanını genişletmek zorundadır.

AK Parti kitle partisidir.

CHP kitle partisidir; onun da güçlü bir ideolojisi olsa da bir ideoloji partisi değildir.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi bir ideoloji partisi olarak taşımanın, Türkiye’de yüzde 30’u aşamayan eşiğe hapsetmek olduğunu fark ettiği, bunu değiştirmeye karar verdiği, iktidarın ideolojik değil, politik yoldan geçtiğini gördüğü anlaşılıyor.

Kılıçdaroğlu ve Adalet Yürüyüşü

Kılıçdaroğlu’nun 2010’de Deniz Baykal’ın istifasıyla seçildiği CHP liderliğinde girdiği 2011 seçiminde partiye tam olarak hâkim olduğunu söylemek mümkün değildi. Baykal aday listelerinin hazırlanması dahil hâlâ etkiliydi.

Baykal’ın etkisini yitirmeye başlaması 7 Haziran 2015 seçiminden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’la anlaşarak CHP’yi yeniden ele geçirme girişimi oldu. O arada 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde -o dönem hem Kürt seçmenden hem MHP’den oy alabilecek “geniş cephe” aday adayı Hikmet Çetin gibi bir isim dururken- Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesiyle yaptığı hata Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonuçlandı. Aslında 2014 seçimi de bir ittifak arayışıydı ama her ittifakta olması gereken karşılıklı bağımlılık yoktu.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası karambolde CHP, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda HDP’ye karşı AK Parti ve MHP’yle birlikte davranarak bir hata daha yaptı. İlk kurbanlarından biri de CHP milletvekili, gazeteci arkadaşımız Enis Berberoğlu oldu.

Kılıçdaroğlu’nun bu tutuklamayı protesto için 2017 Haziran’ında başlattığı Ankara-İstanbul Adalet Yürüyüşü bugün izlediği cephe siyasetinin tohumlarını attı: yürünecekse yalnız yürünmeyecekti.

Akşener ile ittifak

Meral Akşener’in MHP’den kopup İYİ Parti’yi kurma sürecindeki hareket noktası aslında çok farklı değildi. Akşener ideoloji odaklı örgütlenmeden politika odaklı, yani iktidar odaklı örgütlenmeye ray değiştirmek istiyordu. 2018 seçimleri kapıdaydı ama İYİ Parti’nin seçime girebilmek için açığı vardı.

Akşener’in Kılıçdaroğlu’dan Meclis desteği istemesi kuşkusuz zor olmuştur; Kılıçdaroğlu’nun da talebi olumlu karşılayıp 15 milletvekilinden geçici olarak İYİ Parti’ye katılmasını rica etmesi… Dahası, İYİ Parti CHP desteği olmasa seçime girmeyecekti ama seçimde -o zamanki- yüzde 10 barajının az farkla altında kaldığı için TBMM çatısı altına girmesi de (AK Parti ve MHP’nin Cumhur İttifakına karşı) CHP’yle kurdukları Millet İttifakı sayesindeydi.

2018 seçimleri Kılıçdaroğlu’na 2023 seçimlerinden önce 2019 yerel seçimlerinin de partiler değil cepheler arasında olacağı gerçeğini gösterdi. Nitekim Akşener çok daha sonra 2018’de cumhurbaşkanlığı seçiminde de ittifak kurmamakta hata ettiklerini söyleyecekti.

Kılıçdaroğlu geniş cephe politikasını Akşener’in desteğiyle 2019 yerel seçimlerinde uygulayabildi ve sonuçta Erdoğan’a iktidarının ilk yenilgisini tattırdılar.

Altılı Masa, HDP ve geniş cephe

Altılı Masa muhalefet partilerinin iktidar hedefiyle ideoloji odaklı değil, tamamen siyasi odaklı bir araya gelişinin somut örneğidir.

Kılıçdaroğlu’dan başkası Saadet lideri Temel Karamollaoğlu ile el sıkışabilir onu masaya oturtabilir miydi? Karamollaoğlu’dan başkası -pek çok kişi “Alevi olmaz” derken- Kılıçdaroğlu ile el sıkışabilir, masaya oturabilir miydi? Kılıçdaroğlu ideoloji odaklı baksa, Erdoğan’dan yeni kopmuş ve -haklı ya da haksızlıkla- halkın Suriye siyasetinden sorumlu tuttuğu Ahmet Davutoğlu ile, ekonomi politikalarındaki sorumluğu dolayısıyla henüz özeleştiri yapmaya başlamamış Ali Babacan ile bir araya gelebilir miydi? Demokrat Parti’nin aldığı oya bakmayın, Saadet gibi DP de CHP’nin siyasi hedefi uğruna ideolojik katılıklarını bir yana bırakabileceğinin göstergesiydi.

Başka türlü ve büyük ortağı Akşener’in itirazlarına rağmen HDP ile temas kurmakta gösterdiği özgüvene ve cesareti sergileyebilir miydi Kılıçdaroğlu? Kapatma davasıyla boğuşan HDP’nin Yeşil Sol Parti adıyla kendi adaylığına dolaylı desteğini alabilmek gerçekten ince hesapların işiydi. Bir yandan TİP, Sol Parti gibi sosyalist partilerle temas kurarken diğer yandan ramazan münasebetiyle Ekrem İmamoğlu ile birlikte Hırka-i Şerif ziyaretine gitmeyi oportünizmle değil siyasi hedefe kilitlenmekle açıklamak doğrudur. Çünkü hedef, söylem ve eylem uyumu vardır; o hedef Erdoğan’ı olabilecek en geniş cepheyi oluşturarak 14 Mayıs seçimiyle alt etmektir.

O yüzden yazının başlığı “Kılıçdaroğlu daha ne yapsın?” da olabilirdi diyorum.


MURAT YETKİN İsimli Yazarın Diğer Yazıları